’Eylül geldi; bulutlarla kuşlarla…’

'Eylül geldi; bulutlarla kuşlarla…'

Yazarımız Başar Şeker, duygusallığı, hüznü, ayrılışı, sanatı hatırlatan ‘Eylül’ ayını yazdı:

20 Eylül 2020 - 18:35 - Güncelleme: 20 Eylül 2020 - 18:42

Refleks

Iraklı şair Abdülvahap El-Beyati, Nâzım Hikmet’e ağıt yaktığı bir şiirinde şunları söylüyor: “Nâzım geldi! Kim çalıyor kapıyı? / Sürgünden döndü Nâzım, bulutlarla kuşlarla/ Ve deniz beklerken onu/ Ağaçları taşları devirdi coşkuyla/ Açın kapıları, Nâzım geldi Anadolu’ya!/ Asma kütükleri suluyor/ Zeytin fidanları dikiyor tepelere dağlara/ Ve teriyle ıslanıyor kirpikleri/ Açın kapıları, açın, Nâzım geldi!”

Eylül sözcükleri topluyorum yüzyılları aşan şiirlerde, yaşanmışlıklarda. Abdülvahap El-Beyati’nin dizeleri, Nâzım’a olan ağıtı, çocukluğu, gençliği ve Paris akşamüzerleri: “Gülüm, nasıl da yaşlandı Paris/ Oysa ben çocukluğumu yaşıyorum hâlâ/ Uğraşım gezginlik ve türküler yakmak/ Yeryüzünde, tüm yalnızların akşamında.”

Ve devamında ayrılık sözcükleri: “Gülüm, aydınlık kapısı çocukluğumun/ Bir daha geçmeyeceğiz bu köprüyü/ Akşam çökmeyecek üstümüze bir daha/ Paris öldü gülüm, öldü Paris!/ Elveda yaşayan dostlar, elveda!”

‘ELVEDA, KISACIK YAZLARIMIZIN SICAK AYDINLIĞI!’

Koronavirüs günleri ölümlerle, hüzünlerle yaşanmaya devam ediyor. Bize uzak diye baktığımız Covid-19, artık en yakınımızdakileri de almaya başladı. Genç-yaşlı dinlemiyor. Her gün vaka ve ölüm sayıları açıklanıyor; sayılar az görünse de sanki etkisi bahardakinden daha fazla gibi geliyor. Güz etkisi mi acaba? Güz, ölümleri daha hüzünlü mü kılıyor? Yoksa gerçekler bizden mi saklanıyor?

Eylüldeyiz, önümüzde ekim-kasım-aralık var. Belirsizlik kaygıya dönüşüyor. Acaba sonra ne olacak? Ocakta, şubatta, martta… Yeniden eski yaşantımıza dönebilecek miyiz? Ölüm baharı, yaza dönmüştü ilkin; ölüm yazı, şimdi güze döndü. Şimdi tek bir mevsim var, adı ölüm. 

Fransız şair Charles Baudelaire, eylülde bir ezgi tutturmuş, soğuk karanlıklardan bahsediyor: “Soğuk karanlıklara gömüleceğiz yakında/ Elveda, kısacık yazlarımızın sıcak aydınlığı!/ Duyuyorum şimdiden ölüm acısını avluda/ Düşerken kurumuş dalların yaydığı./ Bütün bir kış öfke içinde/ Kin, ürperme, yılgı ve zoraki uğraş/ Bir güneş gibi kutup cehenneminde/ Kalbim olacak donmuş kızıl bir taş.”

‘SONYAZ KEMANLARININ UZUN HIÇKIRIKLARI’

Hüzünler, ayrılıklar sarmalıyor dört bir yanımızı. Bir sağanak yağış altındayız. Elden bir şey gelmiyor. Önümüz kış. Karantinalı günler kapıda bekliyor bizi. Yaşam mücadelesi, ekmek parası… Gönül yarası, kalp ağrısı… Pişmanlıklar, gözyaşları… Yaşamı sorguluyoruz durmaksızın. Dün ne idik, bugün ne olduk? Dün neleri erteledik, bugün ne yapıyoruz? Kırgınlıklarımız, dargınlıklarımız? Şimdi bir nefes uğruna nelerden vazgeçiyoruz?

Koronavirüs günlerinin bizi artık yalnızlığa ittiğini yazmıştım. Şimdi sessizlik de önem arz ediyor hayatımızda. Uzmanlar, kalabalık ortamlarda yüksek sesle konuşmanın koronavirüsü bulaştırma riskini artırdığını söylüyor. Artık yalnızlık kadar sessizlik de önemli yaşamın devamı için. Sessiz ve yalnız… Hatta sessiz ve “sitemsiz”… 

Bir başka Fransız şair Paul Verlaine, sonyaz kemanlarının uzun hıçkırıklarından söz ediyor: “Yaralar kalbimi/ Biteviye bir ezgiyle/ Uzun hıçkırıkları/ Sonyaz kemanlarının/ Tıkanır soluğum/ Solar yüzüm/ Çalınca saat/ Eski günleri arar/ Ağlarım/ Alır götürür beni/ Sonyazın uğursuz yeli/ Kenarda kıyıda/ Orda burda/ Ölü bir yaprağım.”

‘ÇALIYOR KAPIMI GÜZ, TAM BEN ÇEKİP GİDECEKKEN’

Ağustosta gelir diye umduğumuz sıcaklar, eylül kapısında bekliyormuş. Ortalama 40 dereceyi gösteriyor termometreler. Adına pastırma yazı deniyor. Uzmanlar, koronavirüsün bu kadar sıcakta bile etkisini yitirmediğini açıklıyor. Soğukta da sıcakta da baş belası!

Yazımızı, bir Türk şairin dizeleriyle noktalayalım. Aynı zamanda yukarıdaki Fransız şairlerin dizelerinin çevirmeni olan A. Kadir Paksoy’a kulak verelim: “Yine güz geldi işte/ O gelmeden önce/ Hurdaya çıkmıştı ‘medar-ı maişet motoru’/ Kiler boş/ Ne yapsak/ Artık anacığım da yok/ Bulup buluşturacak/ Hep böyle oluyor her yıl/ Kimseleri beklemezken/ Küsmüşken eşe dosta/ Çalıyor kapımı güz/ Tam ben çekip gidecekken/ Uzaklara.”


Bu haber 7453 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
"Atatürk en çok Adana'yı sevdi"
Büyülü koku, dostluğu tütsülemeye hazır
Büyülü koku, dostluğu tütsülemeye hazır