Adana'nın 'Ekonomi Politiği'

12 yıl Adana Sanayi Odası Başkanlığı, bir dönem Adana Milletvekilliği yapan sanayici Ümit Özgümüş, 'çok sevdiği' şehrinin 'Ekonomi Poltiği'ni Refleks Gazetesi için yazdı. Dobra söylemleriyle tanınan Özgümüş, yaşayan bir organizmaya benzettiği ekonomi ve Adana için önemli tespitlerde bulundu.

Refleks

Özgümüş’ün Refleks Gazetesi 12. Yıl Özel Sayısı için kaleme aldığı yazı şöyle: 

Son yıllarda azalmış olsa da yakın zamana kadar Adanalıların, oda ve STK başkanlarının ve gazete yazıcılarının çok sık kullandığı tekerleme vardı: “Ah ah, Adana çok geriledi, bazı iller bizi solladı geçti, Adana 19’uncu sıraya geriledi, 24’üncü sıraya geriledi” vs. vs.

Bir kentin ekonomik büyüklüğünü okumasını bilmeyen “önemli” kişiler konuşur yazar, vatandaş da bunlara inanır ve tekrarlayarak dövünürdü…

20 yıl, 30 yıl, hatta 40 yıl önce kapanmış fabrikalara dövünürlerken, onların yerine kurulan, rekabetçi, üretken, ihracat yapan, başarıdan başarıya koşan sanayi tesisleri ile övünmeyi hep göz ardı ettiler.

Bir kentin ekonomik büyüklüğünü gösteren ölçü, iller bazında GSYİH rakamlarıdır… İhracat rakamları, kişi başı GSYİH veya bazı sosyal göstergeler, farklı şeyleri ifade eder. 

Peki, gerçek nedir?

1960’lı yıllarda Adana; ekonomik büyüklükte İstanbul, İzmir ve Bursa’nın ardından 4’üncü sıradaydı.

Geçen 60 yıl içinde, Adana bölündü, Osmaniye il oldu. Ankara, Kocaeli, Antalya ve Konya; Adana’nın önüne geçti…

TÜİK 2020 rakamlarına göre Adana, saydığım illerden sonra 62 milyar liralık katma değer ile 8’inci sıradadır…

Sorulması gereken soru şudur: Türkiye’nin ilk sanayileşen illerinden ve ciddi tarım, ulaşım altyapısına karşın Adana neden 162 milyar, 262 milyar liralık katma değer yaratamadı?

Sorunun temelinde sosyoekonomik nedenler var…

Adana toplumsal değişim sürecini hiçbir dönemde doğal mecrasında yaşamadı. Yani, toprak edinimi de, feodalizmden kapitalizme evrilme süreci de Batı’daki doğal süreçleri izlemedi.

Hem Osmanlı hem Cumhuriyet dönemlerinde, 1980’lere kadar bu bölgede servet/sermaye birikimi hep devletin “ihsan etmesi” ile oluştu… Kısaca hatırlayalım:

Birinci dönem, Yavuz’un Mısır seferi dönemidir. Bölgede hüküm süren Ramazanoğlu Beyliği, savaşmadan Osmanlı’ya biat ederek Osmanlı hâkimiyetine girmiş ve Topkapı Sarayı’ndaki “Mühimme Defterleri”ne (Osmanlı döneminde bir nevi Bakanlar Kurulu Karaları) göre süreç içinde, bugün değişik soyadları ile tanıdığımız Ramazanoğlu Ailesi’ne çok geniş topraklar verilmiştir…

İkinci dönem, bölgenin sosyoekonomik tarihine damga vuran dönemdir… 1865 yılında başlayan Amerika iç savaşı ile pamuk ekim alanları ve dolayısı ile pamuk arzı azalmış, hammadde sıkıntısına giren Başta Almanya ve İngiltere olmak üzere Avrupa ülkeleri, Osmanlı’yı Çukurova’da pamuk ekimine zorlamış/teşvik etmiştir. Ancak bölge çok sıcak, bataklık ve sıtmanın kol gezdiği bir yerdir. Bu nedenle Toroslarda yaşayan aşiretler ovaya inmek istemezler. Bunun üzerine İstanbul’dan gelen “Fırka-ı İslahiye” ordusu, yaylalarda yaşayan aşiretleri kılıç zoruyla ovaya indirip zorunlu iskâna tabi tutarken değişik aşiret ve ailelere on binlerce dönüm arazi verilmiştir…

Bu iki kesim, zamanın koşullarının denk gelmesiyle çok kolay ve çok büyük paralar kazanmış, dolayısı ile sanayiye dönmemiş ve bir varlık göstermemiştir…

Feodalizmden kapitalizme, dolayısı ile sanayileşmeye evrilme süreci de Batı’dakinden farklı, feodalizmle mücadele ederek, feodalizmi tasfiye ederek, kendi iç dinamiği ile gelişmemiştir…

1923 İzmir İktisat Kongresi’nde hedefleri konulan, ancak 1929 Büyük Buhran ve 2’nci Dünya Savaşı nedeniyle hayata geçirilemeyen, “Milli Sermaye / Milli Burjuvazi” yaratma ülküsüyle, 1950’den sonra “İthal İkameci Kalkınma Modeli” (yani ilkel sermaye birikim modeli, yani kendi sermaye sınıfına kendi halkını kazıklatma modeli) hayata geçirilmiş, Marshall yardımlarının finansal bolluğu ve aynı yardımların dayattığı çarpık sektörleşme altında dışarıdan beslenen, fanus içinde büyütülen bir sanayi yapısı oluşmuştur…

Ne demek istiyorum? Nedir bu destekler?

- Yatırım yapanlara gümrük muafiyetleri

- Vergi istisnaları

- O yıllardaki enflasyonun üçte biri, dörtte biri oranında faiz ile teşvikli krediler

- Gümrük duvarı korumaları 

Sanayici, Türkiye’de ne üretirse, onu dış rekabetten korumak için, o ürünlerin ithalatına çok yüksek oranda gümrük vergileri konularak sanayici rekabetten korundu. Bugün, sektörlere göre, sanayici yüzde 3, yüzde 10 kâr etmeye çalışırken, 1955-1980 arası kârlar yüzde 100, yüzde 150’yi buluyordu…

Bu politika doğru muydu? Kısmen evet. Yeni doğan çocuğun, kendisini dış etkenlere karşı koruyabileceği yaşa gelinceye kadar ebeveynlerince korunması gibi… 

Bu dönemde devlet, işçiden, memurdan, tarımdan sanayiye kaynak aktardı ve kendi milli sanayisini, milli burjuvazisini yaratmaya çalıştı. 25 yılda devasa tesisler ve holdingler oluştu. Bu holdingleri, bu dev tesisleri kuranlar, çok akıllı, çok yönetim/işletme dehası oldukları için bu servetler oluşmadı. Tamamıyla devlet teşviki ve desteği ile oluştu… Amaç/hedef neydi? Bu şirketler palazlanacak, güçlenerek uluslararası rekabet gücü kazanacak ve devlet desteği olmadan, iç kaynaklarımıza katma değer ekleyerek ihracat yapacak, ülkeye döviz kazandıracak ve dünya markası çıkaracaklar…

Ama gerçekte böyle olmadı. Her kolay kazanılan para gibi, kazanımların değeri bilinemedi ve doğru yönetilemedi. 1983’te başlayan “Dışa Açık Büyüme Modeli” ile birlikte, bu devranın hep böyle gideceğini sanan ve kendini küresel rekabete hazırlamayan zamanın şirketlerinden önemli bir kısmı, iflas ederek kapandı; Sabancı gibi kuruluşlar da küresel rekabete girmek yerine sanayi tesislerini satarak kolay para kazanma yolunu seçti. Holdingden ayrılan aile bireylerinin bir kısmı ithalatçılığa soyundu…

Olan oldu. Tarihi tersine çeviremeyiz. Ekonomi, yaşayan bir organizma gibidir. Zaman içinde bazı şirketler kapanır, yerine yenileri kurulur.

Şimdi Adanalı, on yıllarca önce kapanan fabrikalara ağıt yakmak yerine, 1983 sonrası dönemde kurulan, üretken, rekabetçi, ihracat yapan, döviz kazandıran Abdioğulları Plastik, Oğuz Tekstil, Kimteks, Gürsoy Yem, Kıvanç Tekstil, Ulusoy Tekstil, Zahit Alüminyum, Beyteks, Bilici, Karteks, yeni sahibi ile Sasa, Mazlum Boru, KSG Makina, Elita Gıda ve adını sayamadığım onlarca fabrika ile gurur duymalıdır.