Adanalıyık…

Hem 'Sevda Yüklü Kervanlar' türküsü yakılır, hem 'Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır' diye inim inim inleten bir hüzzam şarkı adabınca okunup dinlenir. En çok Adanalıya yakışır hüzünlü olmak. Kebaptaki acı kadar yaşamını da biraz acılı yaşar. Hatta yaşatır.

Refleks

İnsan memleketini nasıl öğrenir?

Adana’da doğmuşsan sorun yok. Adanalı gibi yer içer konuşursun.

Gençliğinde gelmişsen eğer, harcına Adanalılık katmak hayli zaman alır. 

Anlatılanları dinleyip yazılanları okuyacaksın.

Şanslısın ki, bu memleketten çıkan nice ünlü yazar, ressam, müzisyen ve sinemacı memleketlerini anlatan sayısız eser bırakmıştır. O yapıtlardaki kahramanlar/kurtarıcılar/emeğin hakkını arayanlar… Hepsi de Çukurova gerçeklerinin yansımalarıdır.

Benim gibi 40 yılı aralıksız 53 yılını geçirmişsen bu kentte, Adanalı artık seni kendinden sayar. Böylece de ne küfrü dokunur ne de sıcağı. İçselleştirdikçe senin de kanın hızlı akmaya başlar. 

Böylece belki de ikinci kattaki evin balkonundan üstündeki pijama ile atlayıp sokaktaki kavgaya karışırsın. Delikanlılık öğretisidir bu. Derler ki, “Adanalı, delikanlılığın kitabını yazmıştır”. Jargonu vardır kavganın. Aynı zamanda hoşgörülüsün ya, sokaktaki kavgaya polis gelmeden sulh olursun. 

O arada balkonlardaki kadınlar, sokaktaki çocuklar gözüne görünmez, gün görmemiş küfürleri savurduğun olur. Başını kaldırınca yüzün kızarır tabii.

Çok kaba biçimde öfke ve nefret, sokak dilinde de ağır bir küfür olarak kullanılan “Ulan” veya “Lan” hitabı birçok bölgede büyük kavgalara yol açsa da, agresif olarak tanınan Adanalılar söze girerken “Lan efendi”yi çokça kullanır. Hiç de olumsuz olarak değerlendirilmez.

Sıcakkanlılık böyle istenmeyen durumlara yol açsa da, her yabancıya kapısını sonuna kadar açarken karşındakine güven vermiş olursun aynı zamanda.

“Hiçbir yabancı Adana’da yabancılık çekmez” derler bu yüzden.

Hele bir de rakıyı seversen acılı kebap ve şalgama da alışıp, sadece bu kentte lezzetini alırsın. Derin dostluklar kurulur biraz da yüksek sesle konuşulan, bolca şakalar yapılan, ritüeli olan bu masalarda. Devamında vefa görürsün bu dostluklardan. Masadan kalkarken, “Alman usulü” pek sökmez.

Sıcakkanlı insanların kalbi de sıcak olur ya… Kolay sevdalanırsın. 

O zaman da ister romantik yaşa, ister “racon keserek” sev sevdiğini.

İster zengin ol, ister yoksul; her türlüsünü yaşarsın sevdanın.

En pahalı çiçeği de bulursun, kırlardan toplayacağın papatyayı da. 

Yılmaz Güney söylemiş: “Sevdiğimize çiçek vermeyi bilirdik de, karnımız açtı. Karanfilin parasını yedik.”

Hem ‘Sevda Yüklü Kervanlar’ türküsü yakılır, hem ‘Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır’ diye inim inim inleten bir hüzzam şarkı adabınca okunup dinlenir. 

En çok Adanalıya yakışır hüzünlü olmak. 

Kebaptaki acı kadar yaşamını da biraz acılı yaşar. Hatta yaşatır. 

Değil mi ki Adanalı olan Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur yorumları katmerli acı, öyleyse bu saptama tartışılmaz.

Bir de bakmışsın popu da kendine benzetir Adanalı, “Türkiye’nin Santana’sı” rahmetli Kurtuluş’a çaldırdığı gitarın nağmelerinde. 

Beethoven’in senfonileri icra edilirken de tıklım tıklım doludur koltuklar. Tiyatrosu hep kapalı gişe oynar.

Sanatsal etkinlikler çoğunlukla sivil inisiyatiflerin elindedir. Çağdaş ve özgürdür.

Kıyı restoranlarından Seyhan Nehri’ni seyredecek paran yoksa da, nehir üzerindeki asma köprülerde bir sağa, bir sola dön bak Adana’ya…

Köprü ayağındaki kafelerde iki liraya çay içerek de yaşarsın Adana’yı, fincanı on liraya zincir kafelerde kahve içerek de.

Dedik ya, Adana hem zengindir hem yoksul. Zenginin de yoksulun da konukseverliği ortak özellikleridir.

Yükselenlerin eteğinden tutup aşağı çekildiği yakıştırılsa da, siyasetin yozlaşması ile izah edilir bu olumsuzluk.

Ekonomik dayatmalar ve de sair nedenlerle Adanalı profili ne kadar değişse de, otantik yaşam tarzının en az beş ayrı kültürün etkisi ile yaşatılabildiği kenttir burası. 

Zengin bir mozaik üzerinde, sosyolojisine müdahaleye isyan etmesini bilen, gönlü zengin insanlarla doludur bu kent. Sonradan gelenler de, “Doğduğum yer Urfa, doyduğum yer Adana” diyerek katılmıştır Adana kervanına. 

“Adanalıyız” denilmesi elbette bilinir, lakin parola gibi adeta “Adanalıyık” denilir sonuçta.

Lan efendi, boş ver gerisini!

Orhan APAYDIN