Doğu Akdeniz'e yerel kalkınma bankası önerisi

Refleks'in '12.Yıl Özel' sayısı röportaj konuğu olan Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, potansiyeliyle ekonomik verileri örtüşmeyen Doğu Akdeniz Bölgesi'nin gelişmesi için radikal önerilerde bulundu. Kalkınmada yerel yönetimlerin daha fazla inisiyatif alması ve yeni mega projeler üretilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Fisunoğlu, bölgeye özel 'yerel yatırım bankası' önerdi.

Refleks

Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, Türkiye’nin en etkin ekonomistlerinden biri… 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren Çukurova Üniversitesi’ndeki akademisyenliğiyle binlerce öğrenci yetiştirdi. Çalışmalarını yerleşkeyle sınırlamayan, yaşadığı kent ve bölge için çalışmalar yapan, iş dünyasına en yakın isimlerden biri oldu. İktisat ve İktisat Teorisi alanlarında araştırmaları, uluslararası yayınlarda makaleleri bulunan Prof. Dr. Fisunoğlu’na yakından tanıdığı Doğu Akdeniz Bölgesi’ni, bölge ekonomisine dair görüşlerini ve önerilerini sorduk.    


Adana’nın merkezinde bulunduğu Doğu Akdeniz Bölgesi, Türkiye ekonomisi için ne ifade ediyor?

Doğu Akdeniz Bölgesi, Türkiye ekonomisinin potansiyeli olan önemli bir parçasıdır. Yaklaşık 6 milyon nüfusu ve 45 milyar dolar civarında geliri temsil etmektedir. Ancak, bölgeye kişi başına gelir açısından bakıldığında rakamları Türkiye ortalamasının altında kalmaktadır. TÜİK’in Haziran 2020 verilerine göre; Türkiye’nin kişi başına ortalama geliri 2018 yılında 9 bin 700 ABD doları iken aynı yılda Adana’da kişi başına gelir 6 bin 900 ABD doları, Mersin’de ise 7 bin 800 ABD dolardır. Ne yazık ki rakamlar Hatay ve Osmaniye için daha düşüktür. Türkiye’nin ve dünyanın en verimli tek parça ovalarından birisi de bu bölgededir. Adana, 1850’lerden itibaren sanayileşmeye başlamış bir bölgedir. Gerek kamunun gerekse özel sektörün sanayi yatırımlarının yanında, kamu kesimi tarafından yapılan ulaştırma, enerji yatırımları da bölgenin erken kalkınmasını sağlamıştır. 1970’li yıllardan sonra ise kalkınmanın yavaşladığı ve özellikle Marmara Bölgesi’ndeki ilerleme nedeniyle göreli olarak geri sıralara düşüldüğü görülmektedir. Aynı şekilde, yakın çevrede de göreli olarak hızlı gelişen iller olmuştur. Dış ticarete en erken açılan bölgelerden birisidir. Sanayileşme ve tarımda güçlü bir kültüre sahiptir ve bu kültürü ‘hatırlayarak’ yeniden hızlı kalkınmada kullanabilecek potansiyeli vardır.

Tarımdan turizme, sanayiden hizmet sektörüne bu bölgenin potansiyelinin yeterince değerlendirilemediği hep söyleniyor. Peki bu potansiyelin değerlendirilmesi çerçevesinde atılması gereken adımlar neler? 

Öncelikle, bir bölge üzerine yapılacak herhangi bir çalışma veri talep eder. Dolayısıyla veri setlerinin zenginleşmesi ve ulaşılabilirliğinin kolaylaşması önemlidir. Bölge üzerine yapılacak iktisadi, sosyal ve kültürel çalışmaların artmasına, konuların kamuoyuna daha çok mal olmasına ve nihayet politika geliştirmeye yardım edecektir. İktisadi olarak, örneğin, bölge ekonomisindeki çeşitli sektörlerin birbirleri arasındaki mal ve hizmet akımlarını gösteren ‘girdi- çıktı tablolarının’ hazırlanması gereklidir. Burada öncelik, Doğu Akdeniz Bölgesi’nin diğer bölgelerle yarışması ve Türkiye sıralamasında üst sıralara geçmesi değil, bölgenin iktisadi refahının arttırılmasına yönelik olmalıdır. Doğu Akdeniz Bölgesi’nin öncelikli hedefi kişi başına geliri ilk anda Türkiye ortalamasına yükseltmektir. Yukarıdaki rakamlara bakıldığında Adana, Osmaniye, Hatay ve en iyi durumdaki Mersin’in bile, Türkiye ortalamasından geri kaldığı görülmektedir. Maalesef bölgemizde Mersin-Akkuyu ve Ceyhan-Yumurtalık dışında, büyük sayılacak proje yoktur.

Bu konuyu biraz daha açabilir miyiz?

Bölgede sanayi, tarım ve hizmet sektörleri kriz ve durgunluklara hassas alanlardır. Turizm sektörünün 2018 ve 2020 yıllarında yaşadığı krizleri unutmayalım. Böyle durumlarla karşılaşıldığında ortaya çıkacak gelir düşmesi ve istihdam kayıpları için önlemlerin alınması gerekmektedir. Öneriler arasında, bu üç sektörün yanında yeni sektörlerin düşünülmesi gelmektedir. Alternatif, güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi olabilir. Çukurova bu alanda önemli bir karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Bu üstünlük kullanılarak katma değeri yüksek bir sektörde gelir sağlanabilir ve bu gelir, kalkınmanın başka alanlarının finansmanında kullanılabilir. Türkiye’nin son yıllardaki cari açığının enerji ithalatına nerede ise eşit olduğu gerçeği hatırlandığında, enerji konusundaki yatırımların önemi kendiliğinden öne çıkar. Bölgemiz için düşünülmesi gereken bir diğer alan, eğitim yatırımlarıdır. Eğitimin, bulunduğu bölgeye yaptığı katkılar; sosyal, kültürel olarak farklı bölge ve ülkelerden gelen öğrencilerin birbirleriyle etkileşiminin yarattığı sinerji göz ardı edilemez. Doğu Akdeniz, tarihi ve entelektüel yapısıyla eğitime açıktır. Yedi kamu ve iki vakıf üniversitesi, bölgeye ayrı bir zenginlik katmaktadır. Tabii ki eğitim, bir kazanç alanı olarak görülmemelidir ancak, üniversitelerin gelişmesi Doğu Akdeniz’e doğrudan ve dolaylı refah kapısı olacaktır.

Bölgenin rekabet üstünlüğü sağlayacağı alan tarım değil mi? Öne çıkan bu alanda neler yapılmalı?

Tarım, üzerinde durulması gereken bir diğer sektördür. Tarımda, çevre ile uyumlu, suyu dikkatli kullanan bir üretim deseni yanında yaratılan katma değerin arttırılması yönüne gidilmesi gerekir. Bunun en bilinen yolu, üretici birlikleri ve kooperatifleri şeklindeki örgütlenmelerdir. Bu konuda olumsuz deneyimler olsa bile, bu örgütlenmelerin olmamasının, tarımda yaratılan katma değerin ancak küçük bir kısmının üreticide kalmasına neden olduğu unutulmamalıdır. Yapılması gereken, katılımcı bir birliktelik yaratacak kültürün oluşturulmasıdır. Tarımsal girdilerle ilgili üretimin, örneğin tohum türü girdilerin bölgede üretilmesi üzerinde durulmalıdır. Aynı şekilde, tarımsal katma değerin daha büyük bir kısmını bölgede tutacak bir gıda sanayi üzerinde de durulmalıdır. İklim değişikliği, yaşantımızın bir gerçeği haline gelmiştir. Bu gerçeğe uyum göstermede hızlı davranılmalıdır. Geçtiğimiz günlerde yaşanan aşırı yağmurlar ve mevsim dışı aşırı sıcaklıkların ne kadar tahripkar olduğunu hepimiz gördük, yaşadık. Bu duruma karşı ne yapılabileceğini araştıran bir yapıya, bölgemizdeki üniversitelerin birlikte çalışarak geliştirecekleri politikalara öncelikli olarak ihtiyaç vardır.

Yerel banka mı öneriyorsunuz?

Bu finansman modeli bir banka da olabilir, kredi kooperatifi de. Bu finansal kuruma “Doğu Akdeniz Kalkınma Fonu (DAKF)” diyelim. DAKF, yaratacağı yerel kaynaklarla gerek bölgesel kalkınmayı finanse edecek gerekse bölgeye dışarıdan yabancı sermaye ya da uluslararası kuruluşlardan gelecek yatırım ya da fonlar bulacaktır. Gerekli yasal ve kurumsal yapı oluşturularak DAKF, tahvil ve bono çıkararak bölgesel kalkınmaya ayrıca kaynak yaratabilecektir. Nihayet, yöre iş insanları, DAKF’la gerekirse bölgede büyük özelleştirmelerde, büyük turizm yatırımlarında, ithalat-ihracat gibi iktisadi faaliyetlerde söz sahibi olabilecektir. Mersin Limanı özelleştirmesinde ya da Ceyhan civarında kurulacak olan büyük sanayi işletmelerinde, bölgesel firmaların yer alamamasının bir nedeni de bu tür bir finansman kaynağının olmamasıdır. Bu kuruluş, elde edeceği karların bir kısmını, bölgenin eğitim, kültür, sanat gibi faaliyetlerine aktararak bölgeye sadece iktisadi değil, sosyal yönden de katkı sağlayabilir.

Bölgenin özel sektörünü, sanayi kuruluşlarını, iş insanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Genel olarak yeniliklere açıklar mı? Üretim ve ihracatlarında katma değer yeterli mi? Ne yapmaları gerekiyor?

Bu, cevabı zor bir soru. Doğu Akdeniz Bölgesi’nde katma değeri yüksek, ileri ya da orta teknoloji üretim ve ihracatın, toplam bölge üretim ve ihracatındaki payı ne kadar? Bu pay çok yüksek değil. Aslında Türkiye’nin toplam ihracatı içinde ileri teknoloji ürünlerinin payı yüzde 4 civarında ki bu da yılda 7-8 milyar dolar demektir. Bunların ne kadarı bölgemizden? Acaba mevcut iş insanı profilimiz, ağırlıklı olarak statükodan memnun mu? Mevcut üretim ve ihracat kalıpları ile devam etmekten memnun olabilirler mi? İleri teknoloji üretim ve ihracatın gerektirdiği değişikliklere ve yüksek rekabet düzeyine hazır olmayabilirler mi? Bir teknoloji alanında tek firma ya da az sayıdaki firmadan olup daha yüksek hasıla ve karlı bir iş ortamında olmayı tercih etmiyor olabilirler mi? Bu soruların şimdiki cevabı olumsuz olsa bile, yeni bir iş insanı kuşağının yetişmekte olduğu da görülmektedir. Bu kuşağın 2030’lu yıllara doğru daha ileri teknoloji ürünleri üreten bir kuşak olduğunu hep beraber göreceğiz. Mal ve hizmet üretiminde daha teknolojik ürünlerin Doğu Akdeniz Bölgesi’nden çıktığını göreceğiz. Çünkü, bölgenin iş yapma kültürü buna oldukça uygun.

Yeni dönemde bölgede hangi yatırımların yükselişte, hangilerinin inişte olacağını tahmin ediyorsunuz?

Bu krizden çıkıp normal büyüme patikası üzerinde yürümeye başlamak yılları alacak. Dünyadaki üretim gerilemesi ve artan işsizliği gidermek, bu kadar yüksek borçlanma oranları ile kolay değil. Gelir düşüşü kaçınılmaz ve talep de gerileyecek. Bir ‘servet vergisi’ ciddi olarak düşünülmeli. Türkiye’de ise durum farklılık gösteriyor. Hem dövizi, hem faizi aynı anda kontrol etmeye çalışmak, ‘önden yüklemeli faiz indirimi’ yani önce faizi indirip arkasından enflasyonun düşmesini beklemek, faizle enflasyon arasını 4,5 puan açtı. 5 bin kadar ithal ürüne ek gümrük vergisi getirdik. Şimdi rakiplerimiz de Türk ihraç ürünlerine karşı vergi koyarlar mı? ‘Aktif rasyosu’ yolu ile dövizden kaçınmaya teşviğe rağmen, bankalardaki döviz mevduatı artıyor. Merkez Bankası rezervleri ise kritik seviyede. Piyasada parasal bir genişleme var ve enflasyon yükselebilir. Şimdi ‘ertelenmiş talebin’ devreye girme zamanı, bu da fiyatlara baskı yapacak. İşsizliği ve özellikle genç işsizliğini azaltıcı politikalar geliştirilmeli. Salgın sonrası ‘yeni iş yapma alışkanlıklarına yönelik yatırımların’ artacağını, böylece e-ticaret, dijitalleşme üzerinde çalışan şirketlerin iş alanlarının artacağını bekleyebiliriz. Akkuyu ve Yumurtalık- Ceyhan yatırımları da devam edecek. İnşaat yatırımları olabilir. Elde başka ve fazlaca bir proje stoku yok. Büyük ve etkisi sürdürülebilir olacak proje fikirleri geliştirmeliyiz. Yeni dönemde olası bir yatırım alanı olarak tarımı görmek mümkün. Pandemi döneminde herkes tarımın önemini bir kez daha anladı. Şimdi elimizdeki bu değerli kaynağı; tarımı bilen çiftçisi, işçisi, toprağı ve suyu ile değere dönüştürme zamanı. Bu, Doğu Akdeniz’de çok konuşuldu. Her mevsim gördüğümüz, “Karpuz para etmiyor, tarlada kaldı”, “Portakal fiyatı çok düştü, toplanmıyor” şikayetlerini bir kenara bırakacak bir planlama dönemi şart. Bunları yapacak çiftçi, işçi ve üniversite desteği var. Peki, niyet var mı?

Önerileriniz nasıl hayata geçirilebilir? Öncü kurumlar hangileridir?

 Kalkınmada göz ardı edilen önemli güç olan yerel yönetimlerin bölge kalkınmasındaki rolü yeniden tanımlanmalıdır. Yerel yönetimler, geleneksel işlevlerinin yanında, kent için hazırlanacak kalkınma planlarında da yer almak durumundadır. Devletin kalkınma için ayıracağı kaynakların giderek sınırlı hale gelmesi ve teşviklerde haksızlık yaratan gelişmeler, bölgesel kalkınmada yerel kaynakların daha fazla harekete geçirilmelerini gerekli kılmaktadır. Son zamanlarda kalkınma ajansları, devletin bölgemize ayıracağı kaynakları ve projeleri yönlendirecek örgütlenmeler olarak ortaya çıkmışlardır. Ancak, özellikle Adana, Osmaniye, Hatay ve Mersin büyüklüğünde ve tarihi geçmişe sahip iller için yerel kaynakların daha fazla harekete geçirilmesi gerekmektedir. Bölgenin diğer illerinden gelecek, yabancı sermaye olarak yapılacak yatırımlara ya da uluslararası kuruluşlardan alınabilecek kredi ve hibelere ihtiyacı vardır. Bu amaçla Doğu Akdeniz’de yerel bir finansman modeli üzerinde çalışma yapmak gerekmektedir.