Merkez Bankası aslında şirketlere ne diyor?
Finans Danışmanı Hakan Çalışkantürk, nakitin uzun bir süre daha kral olmaya devam edeceğini belirterek, şirketleri uyarıyor: Bu faizlerle bırakın iş yapmayı ayakta kalabilmek mümkün değil. Merkez Bankası'ndan elbette faiz indirimi bekleniyor ama bu asla 500 baz puan olmayacak. Faiz indirimi olsa da kur ve enflasyonu kontrol için parasal sıkılaşma devam edecek. Önerim atıl neyiniz varsa satın. Hiçbir gayrimenkul zararı telafi edecek düzeyde değerlenmeyecek.
Enflasyonla mücadele kapsamında uzun süredir sıkı para politikası uygulayan Merkez Bankası, Mart ayında yaşanan siyasi kriz sonrası hızla artan kurları kontrol altına almak ve dövize olan talebin önünü kesmek için tekrar politika faizini artırmak zorunda kalmıştı. Ortalığın durulmasıyla birlikte, bu defa da piyasalarda uzun süredir yüksek seyreden faizlerin 19 Haziran’daki para politikası toplantısında tekrar düşürülür mü beklentisi oluşmaya başladı. TCMB verilerine göre yıllık bileşik yüzde 61 seviyesinde seyreden ticari kredi faizleriyle artık bırakın iş yapmayı, şirketlerin ayakta kalması dahi mucize haline gelmişken, piyasanın bu beklentisini de normal karşılamak lazım. Peki Merkez Bankası reel sektörü desteklemek amacıyla hazır Mayıs ayı enflasyonu da beklentilerin altında gelmişken, politika faizinde indirme gider mi?
Bunun için geçtiğimiz günlerde Merkez Bankasının web sitesinde ‘Merkezin Güncesi’ blogunda yer alan “Parasal Sıkılaşma, Temerrüt Riski ve Firmaların Konut Satışı” konulu araştırma yazısına bakalım.
Merkez Bankası’nın araştırmasında, parasal sıkılaşma dönemlerinde reel sektör firmalarının risklerinde artış görülürken, bunun sıkılaşmanın boyutuna bağlı olduğu kadar, firmaların sıkılaşma başlangıcındaki finansal durumuna da bağlı olduğu vurgulanıyor. Bundan hareketle reel sektör firmalarının genel olarak mali yapılarını incelediklerinde, firmaların mali borçları aktiflerine oranın 2021 yılında tarihi zirvesine ulaştıktan sonra hızla gerilemeye başladığını, 2023 yılında ise tarihi ortalamanın altına indiğini ortaya koymuşlar. Bunda tarihi olarak en yüksek seviyelerine çıkan faaliyet kâr marjının ve oldukça düşük seviyelerdeki net döviz pozisyon açığının katkısının olduğu muhakkak. Dolayısı ile bu verilerden hareketle reel sektörün son parasal sıkılaşma dönemine güçlü bir finansal yapıyla girdiğini ortaya koyuyorlar. (Grafik 1)
Reel sektörün son parasal sıkılaşma dönemine güçlü bir şekilde girdiğinin bir diğer göstergesi de karşılıksız çek oranı. Parasal sıkılaşmanın ilk aylarında bir miktar artış gösterse de sonrasında tarihsel ortalamasının altında kalmaya devam etmiş görünüyor. (Grafik 2)
Aynı şekilde firmaların tahsili gecikmiş kredilerinin toplam kredilere oranı da tarihi ortalamalarının çok altına inmiş görünüyor. (Grafik 3)
Bütün bunların sonucu olarak; mevcut veriler ışığında reel sektörün son parasal sıkılaşma döneminde temerrüde düşme açısından çok da önemli bir sorun yaşamadığı kanaati ortaya çıkıyor. Peki bu duruma firmaların sıkılaşma dönemi öncesi mali açıdan güçlü olmaları mı yoksa bu dönemde varlık satışından elde ettiği fonların mı katkısı oldu? Öyle ya, normal koşullar altında nakde sıkışan firmaların öncelikle üretim faaliyetlerinde kullanmadıkları, ticari alacaklarına karşılık aldıkları ya da yatırım amaçlı satın aldıkları konutları elden çıkarmaları en mantıklı seçenek olurdu değil mi? Aynı şekilde nakde sıkışan inşaat firmaları içinde en makul seçenek, ellerindeki konut stoklarını eritmek olurdu değil mi?
Bunun içinde tapu verilerinden hareketle toplam konut satışları içindeki firmaların satışlarının payını hesaplayarak, durumu görmeye çalışmışlar. Ortaya çıkan sonuca göre; firmaların toplam konut satışları içindeki ortalama %20’ler seviyesinde seyreden payının, son parasal sıkılaşma döneminde artmadığı gibi %15,6’lara gerileyerek, tarihi seviyelere indiği görülmüş. (Grafik 4)
Yani firmaların temerrüde düşmemek için konut satışına yönelik bir aksiyon almadıkları ortada.
Tabi bunların hepsi Merkez Bankası uzmanlarının elde ettiği verilerden hareketle ortaya koydukları tespitler. Dolayısı ile buradan da hareketle, reel sektörün son parasal sıkılaşma öncesi tarihi zirvelere çıkan faaliyet kâr marjı ve düşük döviz pozisyon açıklarının da etkisiyle mali borçlarının toplam aktiflere oranının tarihi ortalamalarının da altında olduğu, yani mali açıdan çok güçlü oldukları kanısına varıyorlar. Bunu da tarihi düşük seviyedeki karşılıksız çek oranı (Grafik 2) ve tahsili gecikmiş ticari kredi oranı (Grafik 3) ile teyit ederken, eğer piyasada bir sıkışıklık olsaydı ellerindeki atıl konutları satarlardı demeye getiriyorlar.
Burada aslında bir nevi “yüksek faizlerden şikâyet edeceğinize, eğer gerçekten sıkıntınız varsa önce elinizdeki gayrimenkulleri paraya çevirip, banka kredilerinizi kapatın” o zaman diyorlar. Yani aslında parasal sıkılaşmayı kolay kolay gevşetme niyetlerinin olmadığının sinyalini çok net bir şekilde vermişler.
Peki durum gerçekten böyle mi? Öncelikle iğneyi firmalarımıza sonra da çuvaldızı Merkez Bankasına batırmakta fayda var! Şurası muhakkak ki düşük faiz, bol para döneminden firmalarımız ziyadesiyle faydalandı. Adeta hibe gibi verilen kredilerle işini büyütmek, daha rekabetçi hale getirmek ya da verimlilik artışında kullanmaktansa sanki bu ucuz ve bol para dönemi hiç bitmeyecekmiş gibi kata, yata yani faaliyet dışı ve nakit yaratmayan alanlara yatırmaktan hiç çekinmediler. Sonrasında ise rüzgâr tersten esmeye başlasa da çoğu bunları elden çıkarmaya kıyamadı. Çünkü görece düşük faiz, yüksek enflasyon döneminde parası reel olarak eriyen vatandaşların, parasının değerini korumak için gayrimenkule saldırmasıyla hızla artan gayrimenkul fiyatları da hep böyle yükselecek kanısı yarattı ve “nasıl olsa değeri artıyor” diye bu atıl gayrimenkulleri ellerinde tutmaya devam ettiler. Ta ki varlık balonu fark edilip, artık vatandaşta “bu fiyata bu konutlar alınmaz” kanısı uyanana kadar. Tabi Merkez Bankasının sıkı para politikasının bir uzantısı olarak, konut kredilerinde de sıkılaşmaya gitmesi cabası oldu. Ülkemizde tarihsel olarak, konut kredi faizlerinin düşürüldüğü dönemde patlayan konut satışlarının, bırakın düşük faizi bankaların konut kredisi dahi vermediği bir dönemde satılması beklenilemezdi. Dolayısı ile ekonomik gidişatı doğru okuyamayan reel sektörün, sürekli artmasını beklediği konut fiyatlarının bir gün gelip de reel olarak düşeceğini öngörmesi çok zordu.
Şimdi gelelim Merkez Bankasına; parasal sıkılaşmanın doruğa çıkıp da bankalara getirilen kredi büyüme sınırlarının TL kredilerde yüzde 1,5, YP kredilerde binde 5’e kadar düşürülmesiyle birlikte, artık kredinin olmadığı bir piyasada gayrimenkulün satılamaması da gayet doğaldı. Yani firmaların halen elinde tuttuğu konutlar keyfiyetten değil piyasada paranın dönmemesinden satılamıyordu.
Bankaların giderek kurumsal müşterilerini ‘doğrudan borçlandırma sistemi’ ya da ‘kartlı tahsilat’ çözümlerine yönlendirmesinin doğal sonucu olarak, piyasada dolaşan çek miktarı azaldığı için arkası yazılan çek miktarı da azalıyordu.
Tahsili gecikmiş alacakların artmaması ise sürekli olarak ödenemeyen kredilerin üzerine faizinin ilave edilip yenilenmesi sonucu yani yüzdürülen kredilerin doğal olarak artan anaparalarına karşılık yerinde sayan takipteki alacaklardan kaynaklanıyor olabilir miydi acaba? Nitekim IMF’in’ Zombi Firmalar Raporu’na benzer şekilde, TCMB’nin de 1 Temmuz 2024 tarihli araştırma yazısında belirttiği üzere ülkemizde yüzde 17’ler civarında seyreden ‘Zombi Firmalara’ verilen kredilerin sistemik risk yaratmaması adına sürekli yüzdürülüyor olması nedeniyle tahsili gecikmiş alacaklar rakamı yükselmiyor olabilir miydi?
Sonuç olarak, ‘müzik değişince dans da değişir’ Afrika atasözünden hareketle, firmalarımızın da artık müziğin değiştiğini idrak etmeleri gerekiyor. Evet, bu faizlerle iş yapmak mümkün değil ama halen fırsat varken eldeki atıl gayrimenkulleri satmak da bir seçenek. Kabaca yüzde 50 faizle 100 milyon TL kredi yükü taşıyan bir firmanın, eğer ki bilançosu bu karı üretmiyorsa seneye borcu en az 150 milyon TL olacak ama elindeki gayrimenkulünün değeri o kadar artmıyorsa, bir gün onu satsa bile borcunu kapatamayacak. Dolayısıyla firmalarımıza hep önerdiğim gibi; size o gayrimenkulleri aldıran işinizi eğer geleceğe taşıyabilirseniz, ileride de size çok daha fazlasını aldıracaktır. O yüzden atalarımızın da dediği gibi “ak akçe kara gün içindir” sözünden hareketle, üçe beşe bakmadan satın malınızı, kapatın borcunuzu işinize bakın. Evet, Merkez Bankası faizi bu ay olmasa da diğer ay indirecek ama bu 500 baz puan olmayacak. Faizi indirse dahi kuru ve enflasyonu kontrol edebilmek için parasal sıkılaşmayı elden bırakmayacak. Yani önümüzdeki uzun dönem boyunca nakit kral olmaya devam edecek.