Yaprakların ardında gizli hüzün
Sararmış yaprakların arasında saklı bir sızı, serin rüzgârın taşıdığı derin bir sessizlik… Eylül, sadece bir mevsim değil; vedaların, hatıraların ve yeni başlangıçların nefesidir de aynı zamanda.
Başar ŞEKER / Refleks -
Eylül geldiğinde şehirlerin caddelerinde ince bir serinlik dolaşır. Ağaçların dallarında gizlenen sarı ve turuncu renkler, rüzgârla birlikte yavaşça yere süzülür. Her yaprak, ardında bir hikâye bırakır; her düşüş, insanın kalbine sessiz bir hatırlatmadır: Zaman geçer, hiçbir şey sonsuz değildir.
MEVSİM GÜZE DÖNER
Eylül, bir yanıyla yazın coşkulu neşesine veda ettirir; bir yanıyla da yeni umutların kapısını aralar. Okulların açıldığı, defterlerin kokusunun evlere yayıldığı, kahvelerin daha çok ısıtmak için içildiği günlerdir. Ancak tüm bu hareketliliğin ardında, gizlenmiş bir hüzün vardır. Çünkü insan, yazı geride bırakırken gençliğini, coşkusunu ve belki de en parlak günlerini de geride bıraktığını hisseder.
MELANKOLİK ŞAİRLER
Edebiyat da bu gizli hüznün izini sürer. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın zamanın akışına dair melankolisi, Attila İlhan’ın şiirlerindeki solgun eylül akşamları, hep bu mevsimin insan ruhuna dokunuşunu anlatır. Müzikte ise her eylül şarkısı, biraz vedanın, biraz özlemin, biraz da kabullenmişliğin melodisidir.
İNSAN KALBİNİN KIYILARI
Belki de bu yüzden eylül akşamları daha çok düşünülür, daha çok susulur. Bir bankta tek başına oturan insan, düşen yapraklara bakarken sadece mevsimi değil, kendi hayatındaki kırılmaları da görür. Ve o an anlar ki gizli hüzün sadece doğada değil, kendi kalbinin kıyılarında da vardır.
YAŞAMIN GÜZELLİĞİ
Yaprakların ardında saklı bu hüzün, aslında yaşamın en büyük güzelliğini hatırlatır: Her şeyin geçici oluşu… Ve her geçişin ardından yeni bir başlangıcın filizlenmesi. Eylül, işte tam da bu yüzden, hüznüyle birlikte umut taşıyan en şiirsel mevsimdir.