2025 üçüncü çeyrek verilerine baktığımızda Türkiye’de girişimcilik ekosistemindeki olgunlaşmayı görebiliyoruz. Son yıllarda hızlı bir ivme yakalayan startup dünyası, artık daha bilinçli, seçici ve küresel ölçekte rekabet etmeye hazır bir çizgiye doğru ilerliyor. Üstelik bu dönüşümün yalnızca İstanbul merkezli olmaması, kapsayıcılık açısından umut veriyor. Çukurova’dan İzmir’e, Ankara’dan Bursa’ya birçok şehir ve bölge girişimcilik ekosistemini geliştiriyor.
Startups.watch verilerine baktığımızda 2025’in ilk dokuz ayında (Ocak–Eylül) Türkiye’de yaklaşık 240 turda toplam 416 milyon dolar yatırım gerçekleşmiş. İşlem sayısı geçen yıla göre bir miktar gerilese de toplam tutar açısından umut verici. Yani ‘az ama öz’ dönemi. Bu durum yatırımcıların ‘kaliteli projeye odaklanma’ eğilimini gösteriyor.
Üçüncü çeyrek, Türkiye’deki girişim yatırımları hacminin istikrarını koruduğunu; ancak erken aşama yatırımların daha fazla öne çıktığını ortaya koyuyor. Yani yatırımcı artık fikirden çok uygulanabilirliğe, hikâyeden çok sürdürülebilirliğe bakıyor. Bu tabloyu küresel ölçekte okumak gerekirse; dünyada da durum benzer. 2025 itibarıyla risk sermayesi akışları daha seçici hale geldi, fonlar kârlılığa ve ‘gerçek değer üretimine’ odaklandı. Türkiye’de de aynı dalga etkisini gösteriyor. Yapay zekâ, yeşil teknoloji, sağlık teknolojileri ve savunma sanayiine yakın alanlardaki girişimler hem devletin hem özel yatırımcıların radarında.
Bu dönemde Fintech 205 milyon dolar, Gaming 142 milyon dolar, Yapay Zekâ 17,9 milyon dolar tutarındaki yatırımlarla öne çıkıyor. Bir başka çarpıcı tespit ise Türkiye’de girişimler ortalama 22 bin dolar sermaye ile başlarken, Almanya’da 280 bin, İngiltere’de 373 bin, Fransa’da 1 milyon dolar seviyesinde. Bu da Türkiye’deki girişimlerin kırılganlığını artırıyor. Türkiye’de kurumsal girişim sermayesi (CVC) ve Girişim Sermayesi Yatırım Fonu (GSYF)’lerin ekosistemdeki ağırlığı gün geçtikçe artıyor.
Eylül 2025 itibarıyla Türkiye’de 94 CVC, 11 kurumsal hızlandırma fonu ve 511 GSYF bulunuyor. Ve yapılan yatırımlarda en az bir GSYF mutlaka bulunuyor. Bu da bize gösteriyor ki GSYF’ler ekosistemin en önemli oyuncuları olmaya devam ediyor. Kurumlar ve kurumsal yatırımcılar da bu çeyrekte daha temkinli ancak stratejik bir rol oynadı. Açık inovasyon ve kurumsal venturing trendleri, büyük şirketlerin startup’larla iş birliğini artırırken, doğrudan büyük ölçekli yatırımları ise seçici tutuyor. Bu da startup’lar için ‘stratejik ortaklıkların’ önemini artırıyor. Yatırım almak kadar, doğru kurumsal ortakla büyüme yolunu seçmek de kritik hale geliyor.
Çukurova Bölgesi’nde girişimcilik ekosisteminin bir parçası olarak kurulan Çukurova Yatırım Platformu ile farkındalık, yatırımcı yetiştirme, bölgede girişimcilik ekosistemini geliştirme yönünde büyük çaba sarf ettik. Türkiye ekosistemindeki gelişmelerden anlıyoruz ki, son tahlilde ÇUKUROVA GSYF kurmamız bizi arzu ettiğimiz yapıya taşıyor. Bundan sonra bu ekosistemin bölgedeki parçalarını birleştirerek teknoloji odaklı girişimciler için Çukurova penceresini büyütmenin tam zamanı.
Öncelikle girişimciler ‘yerel düşün, küresel hareket et’ ilkesini benimsemeliler. Küresel krizlere rağmen teknoloji girişimciliği hâlâ fırsatlarla dolu. Yapay zekâ destekli iş modelleri, yeşil dönüşüm odaklı üretim teknolojileri ve veri temelli hizmetler önümüzdeki beş yılın yıldızları olacak. Ayrıca girişimcilerin finansmana erişim kadar mentorluk ve sürdürülebilir büyüme stratejilerine odaklanması da hayati önem taşıyor.
Bugün Türkiye’nin girişimcilik hikâyesi hâlâ yazılıyor. Bu hikâyenin yeni kahramanları yalnızca yatırım alan startuplar değil, aynı zamanda bulunduğu şehirde fark yaratan, üretimi dijitalleştiren, insan kaynağını güçlendiren girişimciler olacak. Adana’dan, Gaziantep’ten, Konya’dan doğan yeni fikirler Türkiye’nin girişimcilik atlasında güçlü renkler bırakıyor.
Sonuç olarak; girişim ekosistemi 2025’te yeniden bir eşikte. Artık ‘büyüme’ değil, ‘değer yaratma’ dönemi. Para kazanan değil, problem çözen girişimler kazançlı çıkacak. Ve belki de en önemlisi, bu ülkenin potansiyeline inanan girişimciler dalgayı yakalamayı başaracak.
Son olarak, ekosistemin sağlığı sadece yatırım rakamlarına bakılarak ölçülmemeli. Mentorluk, AR-GE desteği, yerel politika ve vergi düzenlemeleri, nitelikli insan kaynağı ve üniversite-sanayi iş birlikleri gibi alanlarda yapılacak iyileştirmeler, Türkiye’nin ‘sadece daha çok para çekmek’ değil, ‘daha fazla değeri kalıcı biçimde üretmek’ hedefine ulaşılmasını sağlayacak. Üçüncü çeyrek bize bir kez daha hatırlattı: Paranın geldiği yer kadar, o paranın hangi hikâyeyi finanse ettiği de önemli.
Girişimciler, yatırımcılar ve politika yapıcılar için ders açık: Bugün daha seçici bir sermaye ortamındayız ama doğru strateji ve disiplinle Türkiye’nin girişimcilik meselesi yeniden ‘değer’ yaratma eksenine oturtulabilir.
YORUMLAR