Kuraklık hepimizi aç bırakacak.
Paramız olsa da taze sebze meyve yiyemeyeceğiz!
Oysa bu kuraklığı Seyhan nehrini doğru değerlendirerek aşabiliriz.
Verim fışkıran Çukurova topraklarının hâlâ yarısı suyla buluşturulabilmiş değil.
Suyla buluşan arazide de kanallar 1960’lardan kalma. Kırık dökük. Suyun önemli bölümü dökülüp saçılıyor. Bir kısmı da güneşle buhar oluyor. Kanallarda su kalırsa onlar da vahşi sulamayla toprağı çoraklaştırıyor.
Uçağın inmediği havalimanlarına para döken, 40 kilometre yanına 600 milyon avro harcayarak havalimanı yapıp eskisini atıl bırakan devletimiz, Çukurova topraklarını suyla buluşturacak, tarımsal üretimi artıracak, bölgede ilk olacak ‘Kapalı-Basınçlı’ sulama projesine para vermiyor.
Aşağı Seyhan Ovası’nda Kapalı Sistem Sulama projesi hazır. Ancak ilk etapta 7 milyar TL paraya ihtiyaç var. Hepi topu bu kadarlık ödenek ayrıldığında Seyhan Baraj Gölü’nden 6 metre çapında 5.5 kilometre uzunluğunda bir tünel yapılabilecek ve hemen 5 bin 100 hektar alan bereketli Çukurova toprağı suyla buluşacak.
Bu alanda yetişecek ürünler meyve sebze enflasyonunu düşürecek kader etkili olabilecek.
İktidardaki AK Parti ve MHP’nin 7 milletvekili var.
Üstelik bu milletvekilleri arasında Ömer Çelik gibi çok etkili bir isim ve tarımsal sulamanın ne kadar elzem olduğunu bilen Abdullah Doğru, Muharrem Varlı gibi TBMM Tarım Komisyonu üyesi vekiller var.
Çukurova’yı sil baştan dönüştürecek Kapalı Basınçlı Sulama Sistemi için 160 milyon avro lazım.
TL ile 7 milletvekilimizin 1’er milyar ödenek talebi…
Kavanoz yarım, ders tam!
Anavarza Bal Genel Müdürü Can Sezen göndermiş.
Kavanozu elime alınca baktım yarısı boş.
Allah’tan hep kavanozun dolu tarafına bakan bir yapım var ama yine de işkillendim.
Büyüklerim söylerdi: “Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder.”
Peki, yarım kavanoz bal insanı neyden eder?
Hiçbir şeyden etmez, ders verirmiş.
Can Sezen, sevdiklerinin Dünya Arı Günü’nü bu kez böyle kutlamak istemiş.
Can, arı popülasyonunun azalıyor olmasına dikkat çekmiş.
Yarım kavanoz balın yanına çiçek tohumları yollamış.
“Uygun bulduğunuz yerlere ekin. Arıların konacağı çiçekler çoğalsın, kavanozunuzun diğer yarısı dolsun” demiş.
Uzmanlar uyarıyor. Arı sayısı azalırsa doğanın ritmi bozulur. Ritmi bozulan doğadan tarımsal ürün çıkmaz. Gıda güvenliği tehlikeye girer.
Çok umurumuzda olduğunu sanmıyorum.
Çukurova’da narenciye bahçesinden seradaki domatese, tarladaki maydanoza orantısız ilaç püskürtülüyor. İlaçlanan ürünlere arı konmuyor. Konsa da ölüyor.
Bu konuyu arıcılığın önündeki en önemli engel olarak görüyorum.
Çiçek tohumlarını ekeceğim.
Anlamlı hatırlatma için teşekkür ederim.
Yarım kavanoz…
Güzel dersti.
Teşekkürler Anavarza Bal.
Çukurova’nın altını mısır oldu
Sunar Yatırım...
Adana’nın, SASA’dan sonra en büyük üretim üssü...
Elita Gıda ve Sunar Mısır ile ‘Türkiye’nin İlk 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’ndan ikisi Sunar’a ait. Sunar Un ve Yem’in de listeye girmesine ramak kaldı.
Çukurova topraklarında 100 yıl boyunca ağırlıklı olarak pamuk yetiştirildi.
Ancak 1980’lere gelindiğinde pamuk tarımında çok ciddi sorunlar baş göstermeye başladı. Toprak, aynı üründen yorulmuştu. Haşereler arttı. Üstelik işçi bulmak da zorlaştı.
Zenginliğini büyük ölçüde pamuğa borçlu olan Çukurova’da çiftçi şaşkındı.
Nuri Çomu, Cumhuriyet’in yetiştirdiği ilk yüksek ziraat mühendislerinden biriydi. Bir avuç toprağı eline aldığında, o tarlada ne yetiştirilebileceğini; toprağın hangi minerallerinin fazla, hangilerinin eksik olduğunu bilirdi.
Nuri Çomu, "Mısır..." dedi. Bir endüstriyel tarım ürününün yerini, ancak başka bir endüstriyel tarım ürünü alabilirdi.
Önce kendi tarlalarına mısır ekti. Sonra komşularına, tanıdıklarına... Derken Çukurova’da mısır tarlaları çoğalmaya başladı.
Hasat edilen mısırın işlenmesi gerekiyordu.
Fabrikasını da kurdu.
Mısır nişastası üretimiyle başlandı.
Ardından mısır yağı, yem; derken glikoz, fruktoz...
Her yıl Sunar Mısır’dan birkaç farklı ürün daha çıktı.
Elde edilen her ürün, ya yurt içinde bir sektörün hammaddesi oluyor, ya da ihraç edilip ülkeye döviz kazandırıyordu.
Vizyon, Sunar Yatırım Şeref Başkanı Hüseyin Çomu’ya aitti.
Kendisine, ‘Sunar’da mısırdan elde edilen ürün sayısı kaça yükseldi?’ diye sordum.
‘100’e yaklaştık,’ dedi.
Bu ürünlerden biri de biyobozunur hammadde.
Bu hammaddeden elde edilen poşetler, plastik kadar sağlam. Mısırdan üretildiği için doğada 180 günde çözünebiliyor. Üstelik çözünürken toprağa gübre oluyor.
Sunar Yatırım’ın katma değeri yüksek üretim yapan yenilikçi şirketi Sunar NP’nin ürünü olan biyobozunur hammaddeyle üretilen poşetler, zincir marketler aracılığıyla milyonlarca tüketiciye ulaştı.
Havalimanı şirketleri, uçakta verilen battaniye ve yastıkların poşetinde artık mısırdan üretilen bu malzemeyi kullanmaya başladı.
Sera naylonlarından pipetlere kadar geniş bir alanda biyo-bazlı hammaddeler kullanılmaya başlandı.
Sunar NP Genel Müdürü Hakan Yüzer, biyobozunur hammaddeyle üretilen ürünlerin yaygınlaşması için hem kamunun yeni düzenlemelere gitmesine hem de tüketicinin bu ürünü ısrarla talep etmesine ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Haklı.
RePlast Eurasia Fuarı’nda "İnovasyon" ödülü kazanan Sunar NP’yi izlemeye devam edelim.
100 yıl sonra Atatürk’ün balayı evinde buluşuyoruz
Refleks gazetesi okurları, Latife Mustafa Kemal çiftine balayı evi olan Suphi Paşa Konağı’nda buluşacak. Konak bugün Adana Atatürk Evi Müzesi olarak kullanılıyor. Avlusunda gerçekleştirilecek etkinlik öncesi 100 yıl önce bu konakta yaşananları yazayım istedim.
Birinci Meclis kendisini feshetmişti.
İkinci Meclis seçimleri öncesinde Mustafa Kemal, ilk yurt gezisini Adana’ya yapmak istedi.
Bu kararı aldıklarında Latife hanımla henüz 40 günlük evliydi.
Balayı, baharın en güzel karşılandığı şehirde, elbette portakal çiçeği kokularıyla Adana’da olacaktı.
15 Mart 1923 Perşembe günü Adana’ya geldiler.
İstasyon mahşer yeri gibi kalabalıktı.
Davullar, çiçekler, bayraklar, kesilen kurbanlar…
Adanalılar kurtarıcıları kadar Gazi’nin eşi Latife’yi de merak ediyordu.
Gazi, trenden iner inmez kendisine ayrı Latife hanıma ayrı program hazırlandığını söylediler.
Atatürk’ün canı sıkıldı. Evlilik kararında, Türk kadınını yüceltme ve uygulamalarıyla örnek olma hedefi vardı.
“Ben neredeysem eşim orada olacak, eşim neredeyse ben orda olacağım” dedi.
Böylece, Latife hanım için hazırlanan Adana programı iptal edilmiş oldu.
Ramazanoğlu Suphi Bey, Adana’nın en etkin isimlerinden biriydi.
Milli Mücadele’de çok yararlılık göstermiş, Mondros Mütarekesi ertesinde Mustafa Kemal Paşa’nın Adana’da gerçekleştirdiği, kurtuluşa ilham veren gizli toplantılara katılmıştı.
Çiftliği olan, un ve çırçır fabrikaları bulunan bir sanayiciydi.
Şehirdeki en güzel ev de en güzel otomobil de ona aitti.
Gazinin Adana’ya geleceğini öğrenen Suphi Paşa, Valinin rica etmesine gerek kalmadan günler önce konağını temizletmiş, ailesiyle akrabalarının yanına geçmiş, evinin anahtarını teslim etmişti. Sadece konağın değil, o dönemin en gözde otomobili, üstü açık Mercedes’ini de şoförüyle birlikte Gazi’ye tahsis etmişti.
Ancak ne otomobil ne de ev yeni evlilere uğur getirmedi.
Ziyarette Yaver Salih Bozok, Gaziantep Mebusu Kılıç Ali, Adana Mebusu Zamir Bey, Gazeteci İsmail Habib Sevük, Dr. Yüzbaşı Asım gibi isimler vardı.
Sonrasını Atatürk’ün yaveri Salih Bozok anlatıyor:
Adanalılar kapının önüne açık bir otomobil getirmişlerdi. Gazi Paşa ile Latife Hanım’ın otomobile binmesi gerekiyordu. Otomobile güç bela, önce Mustafa Kemal Paşa, ardından Latife Hanım binebildi. 1916 model Mercedes, halkın arasından güçlükle yol bularak ilerliyordu. Bu koşullar içinde konaklayacakları eve varıldı. Latife Hanım, öfke ile dolup taşıyordu!
Mustafa Kemal Paşa, Latife’nin öfkeden kapkara kesilmiş gözlerini, pençe pençe kızarmış yüzünü görünce, Valiye veda etti ve dinlenmek için eve girdiler. Kendileri için hazırlanan daireye gelince Latife Hanım’ın sesi, yalnız bütün evi değil, bütün mahalleyi doldurdu.
-Sen bana herkesin içinde nasıl hareket edersin?
-Ben senin karın mıyım, değil miyim? Nasıl oturtursun beni arabanın solunda!
Mustafa Kemal Paşa ile birlikte eve girenler, daha evi boşaltmadıkları için, bu konuşmaları herkes dinliyordu. Ben de dinleyenler arasındaydım. Kılıç Ali atik davranmış, içerdekileri boşaltmaya çalışıyor ve kapıları kapatıp bu hoş olmayan konuşmanın, duyulacaksa daha az kişi tarafından duyulmasını sağlamaya çalışıyordu. Latife’nin hırçın sesine karşı, Gazi Paşa, elverdiğince rahat görünmeye çalışarak kendisine karşılık vermeye çalışıyordu:
-Lütfen yavaş konuş… Bütün Adana, alt katta bizi dinliyor!
-Bütün Adana değil, bütün Türkiye, bütün dünya dinlesin… Bana hakaret edemezsin!
Sonra Latife’nin hıçkırıkları duyuldu. Bir süre sonra Gazi Paşa, merdivenleri indi ve evin bahçesindeki bir ağacın altında sandalyeye oturdu. Kılıç Ali ile tavla oynadılar…
Buna rağmen, genç çiftler tüm Adana seyahati boyunca birlikteydi. Ulu Cami’deki Cuma namazı hariç Latife Hanım, Kolordu’nun denetlenmesi dahil tüm etkinliklere el ele kol kola katıldı.
Gazi, kısa süre sonra seçme ve seçilme hakkı tanınacak Türk kadınının yerini herkesin gözüne sokmak istiyordu adeta…
Ancak, iki baskın karakterin evliliği çok uzun sürmeyecekti.
Latife ve Mustafa Kemal çifti, 13 Ocak 1925 Adana ziyaretinde de Suphi Paşa konağında kaldı. Bu konakta kaldıkları üç gün boyunca Adanalılar sokakta fener alayı düzenlendi.
YORUMLAR