Torosların ruhu Dumlupınar'a aktı
MEHMET ULUĞTÜRKAN

MEHMET ULUĞTÜRKAN

[email protected]

Torosların ruhu Dumlupınar'a aktı

03 Eylül 2025 - 10:37

21 Temmuz 1919, Pazartesi'ydi...

Adana işgal altındaydı.

Geceyi Tepebağ Kız Koleji’nde geçiren “King Crane Komisyonu” üyeleri sabah Hükümet Konağı’na geldi. Heyette çoğunlukla Amerikalılar vardı.

Fransızların önceden telkinde bulundukları Arap, Kürt, Ermeni, Rum, Çerkez ve Türk temsilciler de oradaydı.

Komisyon, her birini ayrı ayrı dinledi. İlk soru hep aynıydı:

“Hangi devletin idaresi altında yaşamak istersiniz?”

Son soru da:

“ABD mandasını ister misiniz?”

Söz sırası Adanalı eşraftan, sözü dinlenen Süleyman Vahit Bey’e geldi.

Vahit Bey, arkasında Fransız süngüsünün gölgesi olduğunu biliyordu. Ama bir an bile tereddüt etmedi:

“Mustafa Kemalciyiz! Araplık, Kürtlük, Çerkezlik yok! Türk iradesindeyiz, el yevme kadar da öyle kalacağız!”

Sıra, “Kürt Kahyası” diye tanınan Kethüdazade İbrahim’e geldi. O da arkasında Fransız sehpasının kurulu olduğunu biliyordu. Ama susmak yerine gürledi:

“Bu topraklarda Araplık, Kürtlük olmaz! Biz Türk ve Müslüman idaresini isteriz!”

Başka söz söylemeye gerek kalmamıştı. Komisyon üyeleri, lise müdürü Ramazanoğlu Niyazi’yi dinlemeye gerek görmeden önlerindeki haritaları topladı ve Adana’dan ayrıldı.

O gün Adana Hükümet Konağı’nda dile gelen irade, bir yıl sonra Dumlupınar’da şaha kalkacak olan iradeydi.

Sonu Zafer’di. Sonu 30 Ağustos’tu.

Toroslarda Fransızları dize getiren Kuvvacılar, 5 Ocak 1922 sonrası Dumlupınar'a aktı.

Şu güzelim ülkede 'Türk demeyelim' diyenlere, Atatürk'süz fotoğraflarla 30 Ağustos kutlamaya çalışanlara gelsin.

 

KOBİ’lere 10 bin dolarlık hibe!

Çok üzülüyorum.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Türkiye’nin en fazla Suriyeli göç alan 14 şehrindeki KOBİ’lere ‘hibe desteği’ vereceğini açıklıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan meslek odalarına bu duyuruyla IOM’un tanıtımı yapılıyor.

KOBİ’lerden gelir beyannamesi dahil sayısız belge isteniyor.

En az iki kişi çalıştıracağına dair taahhütname şart koşuluyor.

Ve o iki kişiden biri mutlaka Suriyeli, yabancı ya da dezavantajlı olmasını istiyor.

Sonra IOM çıkıyor ve diyor ki:

“Kimlere vereceğime ben karar vereceğim.”

“Bir KOBİ’ye en fazla 10 bin dolar veririm.”

“Parayı taksitle öderim.”

“Taahhüdünüzü yerine getirip getirmediğinizi de ben denetlerim.”

Aylık bir işçi maliyetinin 1000 doları bulduğu Türkiye’de, bu şartlarla verilen 10 bin dolarlık hibenin anlamını anlamaya çalışıyorum?

Bu destek mi, yoksa bizimle ince ince alay etmek mi?

Elbette IOM’a kızmaya hakkım yok. Başvuran KOBİ’lerimiz olabilir. Son gün 31 Ağustos, başvurular şu adresten yapılıyor: http://turkiye.edf.iom.int/

Ama asıl üzüntüm başka…

Türk KOBİ’sinin, kendi hatasından kaynaklanmayan bir ekonomide dimdik ayakta kalmaya çalışmasına rağmen yalnız bırakılması.

Ekonomi yönetimimizin KOBİ’lerini dünya ile rekabet ettirecek akılcı projeler geliştirmek yerine, IOM’un bu onur kırıcı desteğini müjdeymiş gibi duyurmaları içimi acıtıyor.

Siz de üzülmüyor musunuz?

 

Bunu hangi lobi önlüyor?

Son günlerde alınan kararlar, uygulamalar akıl alır gibi değil. Alın bir örnek daha...

Mısır ve pancar atıkları etanole dönüştürülüyor.

Bu etanol, benzinle harmanlanıyor ve daha temiz bir yakıt ortaya çıkıyor.

Dünyada benzine yüzde 30’a kadar etanol katan ülkeler var.

ABD’de oran yüzde 20.

Avrupa Birliği ülkelerinde çevreyi korumak ve daha az zararlı egzoz solumak için yüzde 10 etanol karışımı zorunlu.

Gelelim Türkiye’ye…

Petrol ithalatçısı bir ülkeyiz. Pandemiden önce benzine etanol katılma oranı yüzde 3’tü.

Sonra ne olduysa, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) bu oranı sessiz sedasız yüzde 2’ye düşürdü.

“Neden?” diye soran olmadı.

Şimdi ise yeni bir taslakla bu oran yüzde 1’e indiriliyor.

Buradan sormak gerekiyor:

– Kimden, neyden etkileniyorlar?

– Kimin çıkarı gözetiliyor?

– Petrol bağımlılığı devam etsin diye mi, yoksa kendi çiftçisinin ürünü değerlenmesin diye mi?

Türkiye hem dışa bağımlılığını artırıyor hem de kendi üreticisine sırt çeviriyor.

Böylesine kritik bir konuda EPDK’yı yakından izlemekte yarar var.

Gaflet mi bu?

Dalalet mi?

Yoksa...

 

Radyo muhabbeti

Adana Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanı Utku Sağılır, yoğun çalışma temposuna rağmen boş durmaz. Bir gazeteci için dinlenmenin en güzel yolu kitap yazmaktır. Utku da bugüne kadar iki kitap kaleme aldı: Kardeşliğin Başkenti Adana ve Derin Çığlık.

Derin Çığlık’ı yazmadan önce engelli çocuğu olan pek çok aileyle konuştu. Onların duygu durumlarını, yaşadıkları zorlukları dinledi. O kitaptaki bir cümlesini hayatım boyunca unutamayacağım:

“Engelli çocuğu olan annenin en büyük korkusu, evladından önce ölmektir.”

Geçtiğimiz günlerde aradı:

“Pamuk FM’de Aklın Yolu Bin adlı bir program yapıyorum, konuk olur musun?” dedi.

Seve seve kabul ettim.

30 Ağustos arifesinde programda ‘Atatürk ve Adana’yı konuştuk. Kitaplarımızdan, ekonomiden söz ettik. Sohbetimizi şöyle bağladık:

Atatürk’ün Adana’ya özel bir ilgisi vardı. Cumhuriyet’in ilk uluslararası tarım fuarını 1924’te Adana’da düzenleten, bu şehirden örnek olması için üç çiftlik satın alıp bizzat çiftçilik yapan, vefatına altı ay kala Seyhan Irmağı kıyısında bir fincan kahve içerken “Bu nehirden daha fazla nasıl yararlanılır?” diye sorup yanındakilere talimatlar veren Atatürk…

Eğer 1938 değil de 1958’de aramızdan ayrılsaydı, bugün nasıl bir Adana olurdu?

Birlikte gülümsedik.

Ve düşündük: Türkiye nasıl olurdu?

 

Ormanın gönüllü işçilerini kaybedebiliriz

Çok ciddi bir sorunumuz daha var.

Yayla dönüşleri başladı. Bu yıl için herkesten küçük ama hayat kurtarıcı bir ricam olacak.

Gelecek sezona kadar sıkıca kapatacağınız kapı ve pencere panjurlarınızın önüne birkaç kilo kabuklu ceviz ya da fındık bırakın. Çünkü bu yıl don felaketi yüzünden ağaçlarda neredeyse tek bir ceviz bile yok.

Oysa gömüp unuttukları tohumlarla ormanların işçisi sincaplar, bütün kışı atlatabilmek için her yıl sizden artacak cevizlerinize güveniyordu.

Bu kış yiyeceksiz kalırlarsa, onları kaybetme riskimiz var.

“Cevizle fındığın fiyatından haberin var mı?” diye sorabilirsiniz. Haklısınız. Ama unutmayın: Yer fıstığı da olur.

Hem sevimli sincapların karnı doyar hem de Adana ve Osmaniye’deki üreticilerimize destek vermiş olursunuz.

Eğer siz de bu iyiliğe katılırsanız, paylaşın lütfen.

Gelin, bu kışı Torosların sevimli misafirlerine birlikte nefes olalım.

 

 

 

Bu yazı 259 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar