Türkiye, tarımsal üretimde felakete sürükleniyor
MEHMET ULUĞTÜRKAN

MEHMET ULUĞTÜRKAN

[email protected]

Türkiye, tarımsal üretimde felakete sürükleniyor

05 Ekim 2020 - 21:46

Akıl alır gibi değil.

Tarım ithalatımız hızla artıyor. 

Bu yılın ilk 4 ayında tarım ve gıda ürünlerine ödediğimiz para 5 milyar doları aştı. Bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20 arttı. 

Kalem kalem tarımsal ürün ithalatımıza bakıyor, kahroluyorum.

Rusya, Almanya, Fransa ve Ukrayna’dan buğday alıyoruz. İngiltere ve Hırvatistan’dan arpa. Samanımız da Gürcistan’dan. 

Tekstil sektörümüz ABD, Yunanistan, Türkmenistan ve Hindistan’ın pamuğuna bağımlı olmuş. 

Rusya, Moldova, Romanya’dan ayçiçeği, Kanada’dan nohut, Şili’den elma, Avustralya’dan havuç alıyoruz. 

Büyükbaş hayvanımız Arjantin’den, kırmızı etimiz Çek Cumhuriyeti’nden…

Fransa ve Hollanda olmasa peynirsiz, tereyağsız kalacağız!

Aramızın iyi olmadığı Mısır’dan marul, dünyanın diğer ucundaki Sri Lanka’dan çay…

Kastamonu’da Taşköprü sarımsağının ekim alanları daralıyor, Çin’den sarımsak alıyoruz.

Karpuzu, kuru soğanı İran’dan aldığımızı bilmeyen yok. 

Oysa Türkiye’de bu ürünlerin tamamı yetişiyor. 

O halde bu ürünleri neden kendi çiftçimiz üretmiyor da kucak dolusu döviz ödemek zorunda kalıyoruz. 

Çünkü çiftçimiz üretimden hızla uzaklaşıyor. Yüksek girdi maliyeti ve plansızlık Türkiye’yi tarımda ithalat cenneti yapmaya yetti. 

Ekonomi yönetimi tehlikenin farkında mı, bilmiyorum. 

Her fırsatta “yerli ve milli üretim” vurgusu yapan Cumhurbaşkanımıza ‘soya’ üzerinden örnek vererek sesleniyor, yalvarıyorum. 

Soya, dünyayı besleyen 5 bitkiden biri. Protein, karbonhidrat, mineral ve vitamin deposu bir ürün. Tohumundan yemeklik yağ, kalanından soya unu ve hayvan yemi için küspe üretiliyor. Üstelik bu ürün ekildiğinde toprak azot kazanıyor. Böylece gübreden tasarruf sağlanıyor ve ikinci ürünün verimi artıyor.

Türkiye, her yıl soya için 1 milyar dolar ödüyor. Çünkü ihtiyacımız olan soyanın yüzde 93’ünü ithal ediyoruz. 

Suyu ve sıcak iklimi seven soyanın ithal etmediğimiz yüzde 7’lik bölümünün neredeyse tamamı Çukurova’da yetiştiriliyor. 

Peki, Türkiye’nin ithal ettiği soyanın tamamı Çukurova’da üretilemez mi? 

Bu soruyu Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru’ya yönelttim. 

Cümleye “Üretiriz üretmesine de…” diye başlayınca işin ‘de’sini öğrendim. 

Soya üretiminde maliyet çok yüksek. Sertifikalı tohum, mazot, gübre ve prim desteği yetersiz. 

Üstelik soya, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) aldığı ürünler arasında yok. 

Fındığı, üzümü, kayısıyı alan TMO, soyayı almıyor. Hal böyle olunca da saklama koşulları hassasiyet isteyen soya, sadece tüccarın inisiyatifine bırakılıyor. 

Biraz destek ve bir küçük düzenlemeyle Arjantinli çiftçi yerine Çukurovalı çiftçi kazanabilir. Topraklar azotla buluşur, daha az gübre ile ikinci üründe verim artırılabilir. Yem sektörü daha sağlıklı ve ekonomik hammaddeye kavuşur. Bu durum hayvancılığa destek verir; et, süt ürünlerinin fiyatı düşer. Üstelik her yıl 1 milyar dolar döviz Türkiye’de kalır. 

Soyadaki durum pamukta, ayçiçeğinde de yaşanıyor. 

Durumun vahametini ben ancak Refleks sayfalarından aktarabiliyorum. 

Peki, Adana’nın, Mersin’in, Osmaniye’nin, Hatay’ın milletvekilleri…

Siz, soya tablomuzu TBMM’de anlatamaz mısınız? 

Fındığı, üzümü, kaysıyı alan TMO’nun kapısını Çukurova’nın soyası için, Türkiye’yi tarım ithalat cennetine çevirenlere karşı durmak için çalamaz mısınız?


Bu yazı 7474 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar