Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu: "Enflasyonu düşürmenin yolu...

Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu: "Enflasyonu düşürmenin yolu döviz kurundan geçiyor"

İktisatçı Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, enflasyonu düşürmek için ‘dış borçla döviz kurunun düşürülmesi’ ya da ‘ihracatı artırarak kur istikrarının sağlanması’ gerektiğini söyledi

01 Kasım 2018 - 18:06

Refleks -

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Teorisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, ekonomideki gelişmeleri Refleks için değerlendirdi. Ekonomideki temel sorunların enflasyon ve cari açık olduğunu belirten Prof. Fisunoğlu, “Enflasyonu düşürmek için yüksek miktarda dış borçla döviz kurunu düşürmek ya da gelirleri ve dolayısı ile iç talebi düşürüp ihracatı ciddi miktarda arttırarak kur istikrarını sağlamak gerekiyor” dedi. Prof. Fisunoğlu, cari açığı azaltmanın koşulunun ise parasının değerinin diğer paralara karşı düşürülmesi (devalüasyon) olduğunu söyledi. 

CARİ AÇIK GERİLEYECEKTİR

Değerlendirmesinde, Türkiye’nin Arjantin’le birlikte ekonomik açıdan dünyada en zor durumdaki ülke görünümünde olduğunu kaydeden Prof. Fisunoğlu, 24 Haziran seçimlerinden sonra kamu iktisadi yönetimi yüksek cari açık ve enflasyon soruna çözüm aramaya başladığını belirtti. Prof. Fisunoğlu, şöyle devam etti: “Aslında her iki sorunun da birbirini beslediğini göz önüne alırsak, cari açığa yönelmek daha öncelikli gibi görünüyordu. Ocak- Ağustos ayı cari açığının 49 milyar dolar olması da cari açığı öncelikli hale getiriyordu. Bu açıdan bakıldığında, liranın yabancı paralara karşı değer kaybetmesi anlaşılabilir bir sonuç. Ancak bu değer kaybının iki ay gibi kısa bir sürede yüzde 35 olması piyasaları derinden etkiledi. Şimdi, zaman içinde ihracatta artış ve ithalatta gerileme ile cari açığın özellikle 2019 yılında azalmasını ve açıklanan Yeni Ekonomik Program-YEP hedeflerine uygun olmasını bekleyebiliriz.”

KAMUDA KISITLAMA KOLAY DEĞİL

Cari açığın azalması beklenirken enflasyonun yükseldiğinin altını çizen Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, bunun tedirginlik yaratacak kadar önemli olduğunu vurguladı. Kamunun harcamalarında kısıtlama kararı alınmasına değinen Prof. Fisunoğlu, “YEP’te enflasyonu düşürmeye yönelik alınacak önlemler var, kamu harcamalarındaki kısıtlama en göze çarpan önlem. Resmi otomobillerden ya da benzer yerlerden yapılacak tasarruf tartışmalarının bu konuda sadece sembolik ve moral yönünden bir anlamı olabilir. Yoksa kamu harcamalarını kısıtlamak, sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Hem iktisadi ve hem de siyasi sonuçları vardır. Kamu harcamaları kolaylıkla artırılabilir; fakat kolaylıkla kısıtlanamayabilir” diye konuştu.

DEVLETİN VERGİ GELİRLERİ DÜŞECEK

Prof. Fisunoğlu, büyüme ve enflasyonla ilgili beklentileri ise şöyle özetledi: “YEP 2018- 2021 arasında yavaş büyüme (sırası ile yüzde 3,8-2,3-3,5-5,0) büyüme öngörüyor. Türkiye’nin uzun dönem ortalama büyüme hızına 2021’de tekrar ulaşabileceğiz. Enflasyon da tek haneye 2020’de yüzde 9,8 ile dönecek. Cari açığın milli gelir içindeki payı da yüzde 2-3 civarında olacak. Hem büyüme hem de ithalattaki gerileme, vergi gelirlerinin düşmesine yol açacaktır. Dahası, özel kesim firmalarının bir kısmı, ‘kur farkı zararları’ nedeni ile kurumlar vergisi ödeyemeyebilir. Üretici fiyat endeksinin tüketici fiyat endeksinin önünde seyrediyor olması, önümüzdeki dönemde tüketici fiyatlarının daha da artacağını gösteriyor.”

BU KRİZ 2001’DEN FARKLI

Değerlendirmesinde, yaşanan krizin 2001’den farkını da ortaya koyan Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, şunları söyledi: “İçinde bulunduğumuz kriz, bir reel sektör krizi. Özel sektör firmaları bu krize yükselen döviz kurları ile yakalandılar. Seçim öncesi, döviz geliri olmayan firmaların dövizle borçlanmasının önüne geçilmesi önlemi, ne yazık ki, geç kalmış bir önlemdi. 2001 yılındaki krizin bir bankacılık krizi olması ve bankaların bilançolarının ‘takviye edilmesi’ ile krizin etki alanı kontrol altına alınabilmişti. Şimdiki korku, reel sektörün bankalara olan kredi borçlarını ödeyememesinden (neticesinde konkordatolar arttı) ve ‘ahlaki çöküntü’ tehlikesinden ileri geliyor. Artık bol miktarda portföy yatırımı alamayacağımız ve doğrudan yabancı yatırım çekmekte zorlanacağımız bir gerçek. ‘The Economist’ dergisinin 15-21 Eylül sayısında, ‘Turkish Data Monitor’e referans vererek hazırladığı tabloda, özel sektörün Ekim-Aralık 2018 arasında ödeyeceği dış borç toplamı 25,5 milyar dolar. Ocak- Haziran 2019 toplamı ise 29 milyar dolar. Buna cari açık ve diğer ödemeler dâhil değil. Temmuz 2018-Temmuz 2019 olarak bakıldığında toplam 181,3 milyar dolar dış borç ödemesi var. Bunun 147,5 milyar doları özel kesimin (finansal kuruluşlar ve finans dışı kuruluşlar).”

DEVALÜASYONUN BAŞARISI İÇİN…

Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, cari açık hakkında ise şu bilgileri verdi: “2003-2018 cari açıklarının toplamı 614 milyar dolardır. Bunun anlamı, bu kadar dış borç alınması ya da yabancılara mülk ya da özelleştirme ile satış yapılmasıdır. Cari açığın düşürülmesinin koşulu, paranın değerinin diğer paralara karşı düşürülmesidir. Buna ‘devalüasyon’ diyelim. Bunun başarılı olması için bizim ihraç ürünlerimizle aynı kalitede mal üreten ülkelerle rekabet edeceğimizden dolayı bu ülkelerin para birimlerine karşı bir devalüasyon olması ve bu devalüasyonu takip edecek enflasyon ile karşılaştırıldığında devalüasyon-enflasyon farkının pozitif olması gerekir ki bir miktar cari fazla verilebilsin ve bu fazla ile dış borçlar ödenerek dış borç stoku azaltılsın.”

KUR İSTİKRARI SAĞLANMALI

Değerlendirmesinde, enflasyonun düşürülmesinin önemine de vurgu yapan Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, bu konuda şu tespitleri yaptı: “Enflasyonu düşürmek için yüksek miktarda dış borç bularak döviz kurunu düşürmek ya da gelirleri ve dolayısı ile iç talebi düşürüp ihracatı ciddi miktarda artırarak kur istikrarını sağlamak gerekiyor. Türkiye gibi milli paranın yanında yabancı paraların da hesap birimi olduğu bir ekonomide, yüksek faiz/sıkı para politikası ile enflasyonu düşürmeyi denemek geçerli bir yol olarak görünmemektedir. Sıkı para politikası kullanarak (ve ikili para sisteminde), enflasyon oranı yüzde 20 civarında iken düşünülmesi, gereken aynı oranda parasal genişleme olması gerekmektedir. Aksi takdirde, toplam talep düşer ve milli gelir azalır. Bu da fiyatların düşmesine neden olur.”

HÜKÜMETİN AVANTAJLARI VAR

Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, hükümetin ekonomiye yönelik çalışma ve kararları için ise, “Hükümetin ihracat bedellerinin yüzde 80’inin 6 ay içinde Türkiye’ye getirilip bozdurulması yönündeki düzenlemesi; aylık ortalama 12-13 milyar dolarlık ihracat gelirinin 10 milyar dolarlık kısmının düzenli olarak Türkiye’ye gelmesi ve döviz fiyatlarında belirli bir istikrar sağlamaya çalışacaktır” dedi. Prof. Fisunoğlu, hükümetin önümüzdeki kısa dönemde avantajlarını da dikkate almak gerektiğini kaydetti. Prof. Fisunoğlu, “Bedelli askerlik, imar barışı, vergi barışı düzenlemeleri ile bir kereye de mahsus olsa bile önemli bir kaynak yaratma imkânı bulunmaktadır. Bu kaynak, vergi gibi düşünülürse, talebin düşürülmesine yardımcı da olacaktır” diye konuştu.


YERLİ MALI TEŞVİK EDİLMELİ

Değerlendirmesinde ‘üretim’ konusuna da vurgu yapan Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, şöyle devam etti: “Yaşadığımız süreçte iki konuyu önemle vurgulamayız: Yerli sanayiyi yeniden yaratacak ‘ithal ikameci’ politikaları yeniden düşünmek ve yerli malı kullanmayı teşvik etmek. Türkiye’nin sanayi ürünleri ithalat ve ihracatındaki ağırlıklara bakıldığında şöyle bir tablo görürüz: İhracatın yüzde 3,5’u, ithalatın yüzde 14’ü yüksek teknoloji; sırasıyla yüzde 37’si, yüzde 40’ı orta-ileri teknoloji; yüzde 26’sı, yüzde 35’i orta-düşük teknoloji; yüzde 40’ı, yüzde 11’i düşük teknoloji. 

ARA MAL İTHALATIMIZ İHRACATIMIZDAN FAZLA

Türkiye’nin ihracatının ithalata bağımlılık oranının yüksek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 60, ancak her 100 birim ihracattaki ithal ara girdi oranının yüzde 70 olduğunu kaydetti. Prof. Fisunoğlu, “Örneğin 2017 yılındaki toplam 234 milyar dolar ithalatta ara mal payı 170 milyar dolar idi. Bu da toplam ihracattan 15 milyar dolar fazla” dedi. |

Bu haber 12897 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
"Atatürk en çok Adana'yı sevdi"
Büyülü koku, dostluğu tütsülemeye hazır
Büyülü koku, dostluğu tütsülemeye hazır