Katıldığım her mezuniyet töreninde duygulanırım. Bu törenler, okula veda ettirdiği için biraz hüzün barındırır. Ancak aynı zamanda heyecan verici birer açılış törenidir. İnşa edilen gençliğin sahaya sürülme anıdır. Bir ressamın fırçasından çıkmış tablo, tamamlanmış ve okurunu bekleyen bir roman gibidir. Yeşeren fikirlerin, büyütülen umutların sahneye çıkışıdır.
Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun olan öğrencileri gururla izledim. Bu yıl da onların güzel dünyalarına dokunabilme şansım oldu. ‘Girişimcilik’ derslerinde onlarca bilgi, hikâye ve hayali paylaştık. Ama bu defa öğrencilerimi daha farklı bir heyecanla izledim. Çünkü birçoğu yalnızca birer iletişimci olarak değil, aynı zamanda fikirlerinin peşinden gitmeye hazır girişimciler olarak mezun oldular.
İletişim, çoğu zaman bir köprü gibi tanımlanır. Ama ben onu aynı zamanda bir tohum gibi görürüm. Doğru kurulduğunda büyür, yayılır ve dönüştürür. Bu gençler; haberin satır aralarında, dijital ekranların ışığında, sosyal sorumluluk projelerinin kalbinde bu tohumu taşıyacaklar.
Girişimcilik derslerinde onlara hep şunu söyledim:
“Bir fikriniz varsa, değerlisiniz. Ama onu dünyaya anlatabiliyorsanız, değiştirme gücünüz olur.”
Bana göre iletişim fakültesi mezunu olmak, sadece bir meslek sahibi olmak değil; değişime öncülük edecek bir bakış açısına sahip olmaktır.
Onlar artık kamerayı sadece görüntü almak için değil; gerçeği yakalamak için tutacaklar. Kalemlerini sadece metin yazmak için değil; sesini duyuramayanlara alan açmak için kullanacaklar. Mikrofonlarını yalnızca konuşmak için değil; suskun kalanları görünür kılmak için uzatacaklar. Birer hikâye anlatıcısı, algı yöneticisi, dijital çağın stratejistleri ve toplumun aynası olacaklar.
Bir tweet, bir video, bir haber başlığı ya da bir kampanya fikriyle büyük kitleleri etkileyebilecek, farkındalık yaratabilecek ve değişim başlatabilecekler. Bu gücü hangi amaçla ve nasıl kullandıkları, onları sadece iyi bir meslek sahibi değil; aynı zamanda iyi bir insan da yapacak.
Her biri farklı yollar seçecek. Kimi bir medya girişimi kuracak, kimi belgeselci olacak, kimi sosyal medyada milyonlara dokunacak. Ama hepsinin özünde bir ortak nokta olacak: Anlatma cesareti.
Her fikrin, her sesin bir anlamı olduğunu bilmek; bu bilinçle cesur ve üretken olmak ama en çok da etik değerlerden ödün vermeden çalışmak çok önemli. İletişim; güçtür, sorumluluktur ve aynı zamanda iyileştirme gücüne sahip bir araçtır.
Sözü olanlar artık yola çıktı.
Yolları açık, hikâyeleri etkileyici, cesaretleri daim olsun.
Gümüş takının dünya markaları Adana’da
Takıda tercihim arasında gümüşün yeri ayrı.
Üstelik ayrım da yapmam; yerine göre modern tasarımları da klasik çizgileri de severek takarım.
Hep derdim ki, “Adana’da hem yerli hem yabancı gümüş takı markalarının zengin koleksiyonlarını bir arada sunan bir mağaza olsa...”
Swarovski’den İtalyan Brosway’e, Pandora’dan Rebecca’ya kadar dünya markalarının yüzüklerini, bilekliklerini, kolyelerini, setlerini bir arada görebilsek...
Ve işte dileğim kabul oldu!
Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Muzaffer Sümbül’ün önerisiyle, girişimci Neslihan Bilgiç’in Toros Caddesi’nde açtığı Olea Gümüş mağazasına uğradık.
Neslihan Hanım, yıllarca bankacılık ve sigorta sektöründe emek verdi.
Emekliliğin ardından, eşinin de desteğiyle bu hayalini gerçeğe dönüştürdü.
Ama belli ki bu sadece bir mağaza değil; bir hayalin, emeğin ve estetik zevkin buluşma noktası.
İki güzel kızıyla birlikte, e-ticaretle de gümüş takı tutkunlarına ulaşmaya hazırlanıyorlar.
Mağazanın tasarımı göz alıcı. Belli ki, bunda iç mimar kızının katkısı büyük.
Ama beni en çok etkileyen, takıların seçimi oldu.
Çünkü Neslihan Hanım, her ürünü “bir kadının beğenisi ve zarafetiyle” seçiyor.
Sadece toptancı raflarına göz atmakla kalmıyor; yurt içi ve yurt dışındaki takı fuarlarını geziyor, trendleri yakından takip ediyor, dünya markalarının tasarımlarını titizlikle inceliyor.
Gümüş takı seviyorsanız, mutlaka Olea Gümüş’e uğrayın.
Tasarımlarda zarafet, üründe çeşit, seçimde ince ruh var.
YORUMLAR