İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü eğitimim yeni bitmişti. Birçok arkadaşım kaymakamlık, müfettişlik sınavlarına hazırlanıyordu. Kalanlara da özel sektörden henüz okul bitmeden teklifler vardı. Ben de kaymakamlık sınavlarına hazırlanmakla bir büyük holdingden aldığım teklif arasında gidip geliyordum. Aslında ikisi de beni tam anlamıyla mutlu etmiyordu. Ben doğduğum topraklarda olmak, şehrime hizmet vermek istiyordum.
Tercihim Adana oldu. Gelir gelmez önce metal, sonra gıda sektörünün dev iki şirketinde görev aldım. Sonra da kendi girişimcilik öykümü başlattım. İşimi yaparken sivil toplum kuruluşlarında da olmaya özen göstererek yaşadığım şehre katkı sunma gayretinde oldum. Bütün bunlar neredeyse çeyrek asırlık bir süreci işaret ediyor.
- Peki, bu çeyrek asırda Adana’da neler oldu?
- Güneydoğu’dan terör nedeniyle alınan yoğun göçün getirdiği çarpık sosyoekonomik yapı mı düzeltildi?
- Şehrin en önemli avantajı tarımda atak mı yapıldı?
- 150 yıllık sanayi kültürü üniversite işbirliğiyle dönüşüm mü yaşadı?
- Yerel yönetimler, dümdüz ovada dünyaya örnek şehir planı mı hayata geçirdi, yaşam alanları mı kuruldu?
- Türkiye’ye parmak ısırtacak bir proje hayata mı geçti?
Bunca imkâna rağmen bu soruların hiçbirine ‘Evet’ yanıtı veremiyor olmak çok acı. Adana’da şehircilikten eğitime, ekonomiden kültüre kadar sorunlarımız çeyrek asırdır aynı. Her yıl yapılan açıklamalar bir yıl öncekilerin aynısı. Dünya ve Türkiye’deki, özellikle Adana ölçeğindeki kentlerde değişim, dönüşüm yaşanırken Adana sanki kronometresini durdurmuş bir şehir gibi. Maalesef durmak güçlü kalmayı sağlamıyor, rakiplerin olduğu ortamda geriye gidişi beraberinde getiriyor. Böylece Türkiye’nin bir dönem en gözde şehirlerinden biri olan Adana, geçen her yıl birçok alanda geriliyor. Üstelik bu gerileme sadece ekonominin rakamlarına değil, sanata, spora, kültüre, yaşama da olumsuz etki yapıyor.
Kentin birkaç akil adamı bir araya geldiğinde aynı konuşma ve serzenişler yapılıyor. “Haydi, yapalım, bunu değiştirelim” dendiğinde bin bir bahane ortaya koyuluyor ya da yapmak isteyen insanlar bir ‘yengeç sepeti’nin içine hapsediliyor. Maalesef bu sepetten çıkmanın yolu ise kenti terk etmekte aranıyor. Sorunlar hep tespitte kalıyor. Kurumların çoğu tespiti yapıyor ancak yol haritası sunmuyor. Akıl, iş ve kader birliği yapmıyor. Şahsi menfaatler kentin menfaatinin önüne geçiyor. Her dönemin trend kelimeleri kullanılarak yapılan açıklamaların çoğunun içi boş oluyor. Hangi değerlerle ve hangi nitelikli insan kaynağı ile hangi hedeflere ulaşılabileceği ise tam bir muamma. Daha ötesi şahsi kararlarla varılan sonuçta eğer bir başarısızlık söz konusu olursa herhangi bir bedel de ödenmiyor. Sonuç itibariyle bedeli şehir ve bu şehirde yaşayanlar ödüyor. “Kral çıplak” dediğinizde kötü insan olabiliyorsunuz, eleştirileriniz dinlenmiyor, dinlense bile dikkate alınmıyor. Adana büyür, gelişirse hepimizin kazanacağı göz ardı ediliyor.
Oysa şunları yapmak zor değil:
- Kamu, yerel yönetim, üniversite ve STK’ların katılımı ve mutabakatı ile hazırlanacak Adana’ya özel bir kalkınma planı.
- Tarım başta olmak üzere rekabet üstünlüğü zaten var olan alanlara odaklanma. Bu alanları teknoloji, bilişim ve yapay zekâ ile buluşturan projeleri hayata geçirme.
- Yeşil dönüşüm, sürdürülebilirlik konularında ‘yapıyormuş’ gibi davranmak yerine özümseyerek yol alma.
- Takvimi belirlenmiş hedefe giderken gerçekleşme oranlarını takip etme, sonuçlar üzerinde etki analizi yapma.
- Yerel yöneticilerden meslek odalarına kadar donanımlı, vizyoner, Adanasever olanları seçme. Seçtikten sonra da yanlarında olma. Yönetime katılma.
- Hiçbir zaman tam olarak değerlendirilmemiş gölünü, denizini, ovasını, dağını doğasını bozmadan değerlendirme.
- Önce kendi değerine sahip çıkma. Alışverişi kendi marketinden yapma. Sepete Adana ve bölge markalarını koyma. Kendi sporcuna, sanatçına, müzisyenine sahip çıkma.
- Hiçbir alanda şahsi menfaat düşünmeme. ‘Önce Adana, sonra ben’ deme.
- Ankara’da ve dünyada Adana lobisi oluşturma ve güçlendirme.
- İçi boşsa kurum da olsa bina da olsa terk etme. Ya da liyakatlilerle içini doldurma, atıllıktan kurtarma.
//////////////////////////////////////////
SASA, İŞLETMELERİ BEKLİYOR
Polyester üretimi konusunda Türkiye’yi dünyanın lideri yapma hedefiyle yatırım üzerine yatırım yapan SASA’daki hareketliliği yerinde gördük. Refleks Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mehmet Uluğtürkan’la birlikte SASA Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Mehmet Şeker’le sohbet ettik.
Adana’nın en büyük sanayi kuruluşu SASA, İstanbul Sanayi Odası’nın araştırmasında da 2022 üretimden satış rakamıyla Türkiye’nin en büyük 22’nci şirketi oldu.
SASA’da hâlihazırdaki yatırımlar şirketi daha da üst sıralara taşıyacak. Dr. Şeker, SASA’nın en önem verdiği konulardan birinin yerindeki tedarikçiyle çalışmak olduğunu bir kez daha hatırlattı. Adana ve çevre şehirlerdeki KOBİ’ler başta olmak üzere bölgedeki tüm şirketlerin bir gözünün SASA’da olması gerektiğini belirten Dr. Şeker, “SASA’ya iş yapmayı başaran KOBİ, petrokimya gibi katma değeri yüksek bir sektörde global birçok şirkete de hizmet verebilme yetisine sahip oluyor. Biz bölge işletmeleriyle iş yapan, bunu teşvik eden bir anlayışa sahibiz. Hangi yatırımları yaptığımız belli. Lojistikten inşaat malzemesine kadar hemen her alanda ürün ve hizmet alımı gerçekleştiriyoruz. İyi değerlendirilmeli” diyor.
YORUMLAR