Bugün yapay zekâ sayesinde en sağlam, en estetik, en işlevsel yapılar üretilebilir mi?
Elbette üretilebilir.
Yeri teslim edin, malzemeyi verin, yapay zekâ dakikalar içinde size projeler sunsun. Üstelik tek bir proje de değil. Alternatifleriyle, çözümleriyle…
Peki o zaman?
Neredeyse her üniversiteye açtığımız Mimarlık Fakültelerinde, bu mesleği seçen gençlere ne öğreteceğiz?
Ortağım Esra Özden’le Mimarlar Odası Adana Şubesi’nin düzenlediği 2’nci Adana Mimarlık Festivali’ne gittik. Açılış konuşmalarını dinlerken, zihnim bu sorunun etrafında gezindi.
Oysa cevabı tam burada:
Yapay zekâ yapı çizebilir, bina tasarlayabilir.
Ama ruhu koyamaz.
O zaman bir mimar;
Yapacağı yapıda yaşayacak insanın nefesini, duygusunu, acısını, sevincini düşünecek kadar psikoloji bilmeli.
Kültür tanımalı, tarih bilmeli. Çünkü, yapı boşluğa değil bir geçmişin üzerine doğar.
Sosyolojiden anlamalı. Çünkü, bina yalnızca bir kişi için değil, bir hayat akışı için yapılır.
Doğayla barışık olmalı. Çünkü, ekolojiyi bilmeden mimarlık, sadece beton dökmektir.
Yereli tanımalı ama evrenseli içselleştirmeli. Çünkü, maharet kökleri ve ufku aynı çizgide tutabilmektir.
Ekonomiyi bilmeli. Çünkü, hayal edilen her şey maliyetle sınanır.
Hukuk bilmeli. Çünkü bir yapının ayakta kaldığı sürece bırakın insanları, güneşini keseceği bir ağaca bile sorumlu olduğu unutulmamalı.
Ve belki en önemlisi:
Ahlâk sahibi olmalı. Çünkü, mimarlık, sadece imar eden değil, emanet ehlidir.
Mimarlar Odası Adana Şube Başkanı Canan Aksu ve yönetimini tebrik ediyorum. Adana'nın ‘Portakal Çiçeği’, ‘Tiyatro’, ‘Lezzet’ gibi festivallerine böylesine değerli, anlamlı bir festival ekledikleri için…
Her yer köpek pisliği
Ofisimizin önünde çiçek sekisi var.
Toprağına tüm Reşatbey’in kedi köpeği pisliyor.
Girişimiz leş gibi kokuyor.
Bugün bir kadın, köpeğini yine aynı sekiye pisletiyordu. Uyardım.
Demediğini bırakmadı.
“Hayvan sevmiyorsun, insan da sevmez senin gibiler" diye bağırdı.
Kusura bakmayın ama kedisini, köpeğini oraya buraya pisletip giden mi hayvansever oluyor?
Erkek olsa ona yedirirdim o çişi, ama kadına nezaket öğrendik biz.
Bu ülkede bunun bir cezası, yönetmeliği, yaptırımı yok mu?
Ortak alanı pisletenle ilgili kim sorumluluk alacak?
Siz ne düşünüyorsunuz?
Gazi, ‘Cumhuriyet’in ilhamı da Adana’dan aldı
5 Ağustos 1920, Perşembe günüydü…
İşgalci Fransızların kışkırttığı Ermeni çeteleri Adana’da Türk kıyımı yapıyordu.
İşgal ve zulüm karşısında direnenler yani Torosların eteklerinde bir umudu filizlendirmek için toplananlar vardı.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yorgun bir buharlı tren, ağır ağır Pozantı İstasyonu’na girdi.
Trenden ilk inen, henüz iki ay önce Milli Savunma Bakanı olarak göreve başlayan Kozan Mebusu Fevzi Çakmak’tı.
Üniformasıyla dimdikti. Heybetiyle güven veriyordu. Halk tekbirlerle karşıladı.
Ardından trenin kapısı bir kez daha açıldı.
Bu kez sivillerin arasından biri indi: Mustafa Kemal'di.
Kalabalıktan “Allah’ına kurban!” sesleri yükseldi, Toroslar yankılandı.
Mustafa Kemal, “Büyük Millet Meclisi Başkanı” sıfatıyla ilk kez bir kongreye katılıyordu.
Ankara, Sivas ve Kayseri heyetleri de trenden indi.
İstasyona yüz adım ötede, bir çınar ağacının gölgesinde masa kurulmuştu.
Bastonuna dayanarak güçlükle ayakta duran yaşlı bir adam,
Adana’da düşmanın yaptıklarını gözyaşlarıyla anlattı.
O an sessizlik çöktü. Yürekler sıkıştı.
Bu hüzün bir moralle dağıtılmalıydı. Kongre, bir öneriyle başladı:
“Bu kadar kahramanı bir araya toplayabilen bir şehre işgal altında dedirtmeyelim.”
Mustafa Kemal masaya eğildi, kararlı sesiyle konuştu:
“Adana Vilayeti’nin merkezini burada, hemen şimdi kuralım.”
Delegeler emekli askerlerden, tüccarlardan, çiftçilerden, memurlardan oluşuyordu.
Herkes Mustafa Kemal’in kimi vali, kimi belediye reisi olarak atayacağını merak ediyordu.
Ama o, bir sandık istedi.
“Her delege, kimin vali, kimin belediye başkanı olmasını istiyorsa, yazıp bu sandığa atsın,” dedi.
Sandık açıldı.
Vali olarak en çok oyu İsmail Sefa, Belediye Reisi olarak Dıblanzade Mehmet Fuat aldı.
Mustafa Kemal gülümsedi: “Hayırlı olsun.”
Alkışlar arasında yeni bir dönem başladı.
Cumhuriyetin ilanına daha üç yıl vardı.
Ama o gün, Torosların kapısı Pozantı’da, Mustafa Kemal demokrasinin ilk nefesini estirmişti.
Kurtardığı ve kurduğu ülkenin yönetim şeklini o gün belirlemişti.
Cumhuriyet'ti.
Ve Türk'e çok yakışacaktı.
Yaşasın ‘Atatürk Cumhuriyeti’
BİK’ten Refleks’e ziyaret
Resmi ilan ve reklamların dağıtımını gerçekleştirilen kuruluş Basın İlan Kurumu, Adana'da bölge müdürlüğüyle temsil ediliyor. Adana'nın yanı sıra Hatay, Kayseri, Mersin, Niğde ve Osmaniye'de yayınlanan dergi, gazete, internet siteleri bu müdürlükten hizmet alıyor.
Basın İlan Kurumu Adana Bölge Müdürlüğü'ne atanan değerli arkadaşımız Halil İbrahim Parlak ve Ergün Kürek'i ağırladık.
Refleks'in 18'inci yılını kutlayan Parlak'la medya sektörünü, BİK'teki yenilikleri konuştuk. Nazik ziyaretleri için teşekkür ediyoruz.

YORUMLAR