Melih Baki…
İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümünden 1979 yılında mezun oldu.
MTA Genel Müdürlüğü Jeofizik Etütleri Daire Başkanlığında göreve başladı.
Çalışırken mastırını tamamlayarak ‘Yüksek Mühendis’ oldu.
Kentleşme, çevre, ekoloji, deprem, zemin, çöp döküm alanları gibi konularda yıllarca araştırmalar yaptı.
Ulusal, uluslararası yüzlerce panele konuşmacı olarak davet edildi.
Bilimsel kongrelerde onlarca bildiri sundu.
Depremle ilgili bilimsel, akılcı ve en isabetli yorumlarıyla tanındı.
Yumurtalık sahillerini de bilir, Torosların zirvesini de eliyle koymuş gibi bulur.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası’nın 2’nci başkanlığını, Adana’nın şube başkanlığını yaptı.
Adana’da ‘Bilimin Rehberliğinde Depreme Dayanıklı Kent Paneli’ yapıldı.
Panelistler arasında bildik-bilinmedik, tanıdık-tanınmadık birçok panelist yer aldı.
Melih Baki yok!
Neden?
Çünkü şarlatan değil. Televizyon televizyon dolaşıp insanları korkutmuyor, şarlatanlık yapmıyor.
Bir de o Adana’nın çocuğu.
Bu şehir değerlerini görmezden gelme tavrını sürdürdüğü müddetçe asla gelişmeyecek.
Kendi başarılı mühendisine, girişimcisine, öğretmenine, müzisyenine, yazarına sahip çıkmayan şehre kim sahip çıkar ki?
ADANA’DA TEHLİKE AZALDI
Cemiyet hayatının Türkiye’deki en etkin yayınları arasında yer alan Fashion VIP, Jeofizik Mühendisleri Odası Onursal Kurul Üyesi ve Jeoloji Yüksek Mühendisi Melih Baki ile ‘Deprem’ konulu bir toplantı yaptı. Bu toplantıda yaptığı konuşmasında Kahramanmaraş merkezli depremlerle devasa bir enerji boşalımı olduğunu belirten Melih Baki, “Adana’da tehlike yüzde 90 geçmiş vaziyette. Kozan, Saimbeyli, Ceyhan ilçeleri ve Osmaniye arasında hafif bir enerji birikimi var ama fazla tehlike arz etmiyor. Adana yüzde 90 oranında rahat etti, hasar olmayan evlere vatandaşlar rahatlıkla girebilir” dedi.
SANDIĞA GİDERKEN…
Türkiye’yi Ortadoğu ülkelerinden ayıran özellikler neydi?
Türk’ü, Kürt’ü, Çerkez’i, Laz’ı, Alevi’si, Sünni’siyle emperyalizme karşı tekti yüreğimiz.
Evrensel hukuku benimsemiş ve uyguluyor olmamızdı.
Kadına Avrupa ülkelerinden önce tanıdığımız haklardı.
Eğitime, bilime ve liyakate verdiğimiz önemdi.
Karma ekonomiyle kurduğumuz stratejik tesisler, üretime, gelişmeye olan aşkımızdı.
Yerli malına olan ilgimizdi.
Kendi uçağımızı, gemimizi, silahımızı yaparken ‘Yurtta barış, cihanda barış’ anlayışımızdı.
Demokrasimiz, cumhuriyetimizdi.
Sandığa giderken bunları düşünmekte yarar var…
ATATÜRK’E VERİLEN ‘ALTIN SABAN’ KAYIP!
100 yıl önce 15 Mart’ta Mustafa Kemal, Adana’daydı.
Çiftçilerle sohbet etti.
Ramazan Ağa (Atıl), Osmanlı Dönemi’nde çiftçinin ağır vergiler verdiğini anlatarak girdi söze…
“Askere giden bizdik, vergiyi veren biz… Çocukları Yemen’de ölen biz. Köyünü eşkıya basan biz. Beye, paşaya derdimizi anlatmaya çalıştığımızda jandarma dipçiği yiyen bizdik. Şimdi sen 'Milletin efendisi’ dediğin bizimle kahve içiyorsun…”
Mustafa Kemal, “Bilirim” dedi:
“Bir elinizde tüfek, diğer elinizde sabanla gayret gösterdiniz. Olmasanız, doyurmasanız kurtuluş olmazdı…”
Mustafa Kemal, Türkiye’nin geleceğinde tarımın ne denli önemli olacağını anlattı, uzun uzun.
Kahveler içilmişti.
Adanalı çiftçilerin Gazi’ye bir hediyesi vardı.
Çiftçi Suphi Paşa, günler öncesinden hazırlatmıştı.
Yokluk dönemiydi. Gayrimüslim bir fabrika sahibi bir miktar altın vermişti. Sanatçı bir kuyumcu kalfası altın saban yaptı. Maket saban, ceviz bir tahtaya yerleştirildi. 35 santim uzunluğunda gümüş Türk motifleriyle süslenen cevizin bir yüzünde “Halk devriminin milli tarihini yazacak kalemler sabanlar olacak” yazıyordu.
Diğer yüzde “Öz hemşerimiz Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya Adanalıların şükran armağanıdır” ibaresi vardı.
Armağanın altında iki sanatçı ‘Coşkun’ ve ‘Kadri’ imzaları yer alıyordu.
Biliyor musunuz?
Bu armağan kayıp…
KARNAVAL YOK AMA SİZ GELİN YİNE
Bana Adanalı tarifi yap dendiğinde üç kelimeyle başlıyorum söze…
Hür, ehlikeyif, merhametli…
Adanalıya dayatma sökmez. Geri teper. İktidarla olmak yerine muhalif çizgide durmayı yeğler. Azınlığın, mazlumun yanında olmayı tercih eder.
Eğlenmeyi sever. Ama yalnız eğlenmeyi değil. Osmanlı’ya çiçek ve bahar bayramı hediye eden şehridir.
Bonkör derecesinde yardımseverdir. Mutluluk kadar acıyı da paylaşmakta mahirdir. Eli açık insanların bu kadar fazla olduğu bir başka Anadolu şehri yoktur.
Portakal Çiçeği Karnavalı Komitemiz bu yıl etkinlikleri iptal etme kararı aldığında bunları düşündüm.
Adana ve çevresindeki 10 şehir kıyameti yaşamışken elbette Adanalı eğlenemezdi.
İsabet oldu.
Ama siz “Nisan’da Adana’da” olun yine…
Her şeye rağmen yaşamanın güzel olduğunu ciğerlerinize portakal çiçeğinin büyüleyen tütsüsünü çekerek aşkla, sevgiyle gösterin etrafınıza…
Bekliyoruz efendim…
YORUMLAR