Şimdi yazacaklarımı dikkatli okuyun, lütfen.
Ekonomik büyüklükte, yaşam kalitesinde Adana olarak neden arzu ettiğimiz yerde değiliz?
Neden ihracatta sanayiciliği öğrettiğimiz kentlerin gerisindeyiz?
Neden Türkiye’nin en çok işsizi Adana’da?
Bu soruların yanıtını ‘arıcılık’ üzerinden yanıtlayacağım.
Belki biliyorsunuz. Adana, Türkiye’nin bal üretiminde ilk 3’te.
Bu güzel memlekette narenciye dallarına, çam ağacına, Torosların endemik bitkilerine konup uçuşan arılar yılda 12 bin ton bal üretiyor.
Bu üretim Türkiye toplam üretiminin yaklaşık yüzde 10’u…
Adana’da arının ürettiği balın kilosunu arıcı, bal paketleyen tesislere kilosunu ortalama 45 liraya satıyor.
Oysa aynı arıcı polen üretse kilosunu 90 liraya satabilecek. Propolis üretse kilogramına 900 lirayı alıp cebine koyabilecek. Arı sütü elde etse ürününün kilosu 1200 liradan alıcı bulabilecek.
Peki, arı zehri üretse?
Tamı tamına kilogramını 2 milyon liradan (dikkat edin, 2 bin lira değil) kapısında alıcı bulabilecek.
Peki, Adanalı arıcı polen, propolis, arı sütü, arı zehri üretemez mi?
‘Bal gibi’ üretebilir.
Bunun için Adana’da uygun iklim, coğrafya, insan kaynağı, endüstriyel altyapı, üniversite yok mu?
Var.
Peki, neden balın katma değerli ürünlerini üretip kazancımızı artırmıyoruz?
Çünkü arıcımız geleneksel üretimin dışına çıkmıyor.
Çünkü Türkiye’nin en güçlü ziraat fakültelerinden birine sahip Çukurova Üniversitesi’nde (ÇÜ) bu konuya yoğunlaşması gereken akademisyen tez okuyup değerlendirmek ve rafa kaldırmakla meşgul…
Çünkü üniversite – çiftçi – sanayici – ilgili kamu kurumları – destek mekanizması entegrasyonu yok.
ÇÜ Ziraat Fakültesi, sadece Adana’da üretilen balı sınıflandırsa bu bile balın katma değerini yükseltecek. Torosların endemik bitki zenginliği dünyanın bir başka yerinde yok. Elin Yeni Zelandalısı ballarını sınıflandırmış. Arısının beslendiği manuka çiçeklerinden elde edilen antibakteriyel özelliği olan balı ‘Manuka Balı’ diye kilosunu tam 2 bin 500 liradan satıyor. Bizim yara iyileştirici olarak bildiğimiz kantaron çiçeğiyle beslenen arının balı ortalamanın içinde, yani kilosu 45 liraya satılıyor.
Arıcılıkta koordinasyon sağlayamamanın, katma değere, markaya odaklanmıyor olmanın bedelini en başta arıcı ödüyor. Arıcı, arıdan sadece bal alınca, yani polen, propolis, arı sütü, arı zehri gibi katma değeri yüksek üretim yapamayınca bal satışından kazanamıyor. Her yıl “Para kazanamadım” ağıtını sürdürüyor, “Balım para etmedi” diyor. Oysa yan ve inovatif ürünleri olmadığı için balının fiyatı dünya ortalamasının üzerinde kalıyor. Bu kez zararı bal paketleyen markalar görüyor. Çünkü dünya ortalamasının üzerinde fiyatla bal almak zorunda kalan sanayici, yurtdışında rekabet edemiyor, ihracat yapamıyor. Ülke ekonomisi ihracattan mahrum kalıyor. Dünyanın bal üreten ikinci büyük ülkesi Türkiye’de tüketici de balı pahalı yemek zorunda kalıyor.
Bal markası sayınca akla ilk gelenler bir elin parmağı kadar.
Türkiye’de pazar payı en fazla iki markadan biri Anavarza Bal.
Adana’nın markası…
Konu gıda, perakende ve bal olunca aklıma ilk gelen isimlerden biri Anavarza Bal Genel Müdürü Can Sezen.
Türkiye’nin en başarılı bal markalarından birini yönetiyor. Geçen yıl Anavarza Bal tesislerini gezdirdi.
Müthiş bir tesis… Laboratuvar altyapısı ve üretim kapasitesiyle dünyada ilk 10’a giren bir üs. Burada arıcıdan gelen her kilogram bal analize tabi tutuluyor. Akredite edilmiş laboratuvarını görmeniz lazım. Fabrikaya giren balı üreten arı hangi çiçeklere hangi sıklıkta konmuş? Herhangi bir katkı var mı? Burada balın yaklaşık 70 yönden analizi yapılıyor. Yetmiyor. Laboratuvardan onay alan bal, ayrıca lezzet açısından değerlendirilmek üzere Anavarza Bal Tat Kurulu’ndan geçiyor. Üretim üst segment hijyen şartlarda ve el değmeden gerçekleştiriliyor.
Can Sezen, bal konusunda Türkiye’nin duayen isimlerinden biri. Arıcılarla, üniversiteyle, pazar aktörleriyle birlikte çalışmayı seviyor. Üzerinde durduğu en önemli konu katma değer ve inovasyon.
Bal ambalajlamayla sektöre adım atan Anavarza Bal, önce krem bal üretti. Amaç, çocuklara balı sevdirmekti. Bu başarıldı. Sonra tesislere toz bal ünitesi kazandırıldı. Bugün Anavarza Bal’da üretilen toz bal gofretlerin, çikolataların, mamaların lezzeti oluyor. Anavarza Bal’da ar-ge hiçbir zaman durmuyor. Arı sütü, polen, propolis, krem bal birleşimi ballı karışım, sağlık ürünü ‘Stamina’ markasıyla tüketiciyle buluşuyor.
Yani bal paketleyen endüstri kuruluşu Anavarza Bal, üzerine düşeni yapıyor.
Aynı ar-ge çalışmasını, aynı katma değer yükseltme çabasını arıcılarımızdan da, akademisyenlerden de, ilgili kurumlardan da bekliyoruz.
Adana’nın hak ettiği yerde olmadığını arıcılık üzerinden anlatmaya çalıştım.
Aynı örneği narenciye üzerinden de verebilir miyiz? Evet.
Narenciyeyi en fazla meyve suyu olarak değerlendirirsek, bu üründen ilaç, kozmetik gibi alanlara yönelik üretim yapamazsak “Ah, vah!” demeye devam edeceğiz.
Öyle değil mi?
YORUMLAR