Her 8 Mart yaklaştığında
Türkiye’nin dört bir yanındaki kurumlardan konuşmacı olmam için teklif
alıyorum. Açıkçası her 8 Mart’ta kadının iş ve toplumsal hayattaki rolüne vurgu
yapılan demeçlerden, sloganlardan bıktım. Tekrar yaşamak yerine bu kez
tercihimi ‘Z Kuşağı’yla birlikte bir 8 Mart geçirme yönünde kullandım. Bu 8
Mart’ta ‘Çukurova Üniversitesi Erasmus Student Network Kulübü’nün konuğu oldum.
Konferansımda üzerinde durduğum konulara geçmeden önce ‘Z Kuşağı’nın kadın-erkek eşitsizliğine bakış açılarını yazarak başlamak istiyorum. Öncelikle erkeği ve kadınıyla bu kuşak, kadını siyasi ve ekonomi alanında dışarda tutan her tavrı anlamakta güçlük çekiyor. Dahası yapılan uygulamaları affetmiyor. Bu konuda uzun uzun onları dinledim ve geleceğe yönelik umutlarım arttı. ‘Z Kuşağı’nın ne aklında ne akıllarının gerisinde kadın-erkek ayrımı var. Uzay dâhil yeryüzündeki faaliyetlerde kadın-erkek ayrımı yapmadan yol yürüme hedefleri bizi özlediğimiz geleceğe kavuşturacak.
Hem erkek hem de kadın
öğrencilerden oluşan bir toplulukla interaktif bir etkinlik gerçekleştirdik.
Birlikten güç doğar, erkek ve kadının birbirini tamamlayarak çarpan etkisi
yapabileceğini, uzlaşma kültürünü içselleştirmeleri gerektiğinden bahsettim.
Sevinerek vurgulamalıyım ki, ‘Z Kuşağı’, kültür robotu gibi yetişmiyor. Yanlış
kültürel kodları siliyor, benimsemiyor, sorguluyor ve yerine aklıselim olanları
koyuyor. O nedenle onlar kadın sorunu diye bir sorunu kabul etmiyorlar. Liyakat
ve kapsayıcılık gibi evrensel ilkelerle hareket etmeyi önemsiyorlar. Erkek
egemen iş dünyası ile geldiğimiz noktada kadınları daha yukarılara taşırsak,
toplumu da ileriye götüreceğimizin farkındalar. Bakış açımızı değiştirelim.
Mevcut sistemde fırsatlar arıyoruz. Oysa en büyük fırsat yanı başımızdaki
kadınlar. Öyleyse daha yaşanılabilir bir dünya için zihinsel dönüşümü
hızlandıralım. Kadın sorununda da pandemi etkisi gibi hızlı bir dönüşüm
sağlayalım.
Şimdi gelelim, konferansta
paylaştığım bilgilere… Mckinsey&Company’nin araştırmasına göre dünya
ekonomisine kadın ve erkek eşit bir şekilde katkı sunsa mevcut gayrisafi hâsıla
28 trilyon dolar artabilecek. Bu veri, Türkiye gibi 30 ülkenin toplam gayri
safi hâsılasına denk… Sürdürülebilir kalkınma tüm kaynakların etkin olarak
kullanılması anlamına geliyor. Dolayısıyla kadın kaynağı gibi bir değeri etkin
olarak kullanamayan bir dünya var ve bu dünya da sıkıntılardan adeta başını
kaldıramıyor.
‘Dünya Ekonomik Forumu 2021’
raporuna göre Türkiye, ‘Ekonomiye Katılım ve Fırsat Eşitliği’nde 140’ncı,
‘Eğitime Katılım’da 101’inci ve ‘Politikaya Katılım’da 114’üncü sırada. Yine,
OECD 2021 Raporu’na göre kadınların istihdama katılımında OECD ortalaması yüzde
59 iken, Türkiye yüzde 29 ile en son sırada!
Kadın girişimci oranı, dünyada yüzde 34 iken, pandemi sonrası kadınların e-ticaret gibi platformları aktif kullanımları ve dijitalde eşit fırsatlarla çalışabilme koşulları sebebiyle Türkiye bu alanda yüzde 13’e yükselmiş. Ancak bununla birlikte pandemide her 4 kadından birinin iş hayatından ayrılmak zorunda kaldığını da bir kenara not etmeliyiz.
Türkiye’de NEET (18-29 Yaş Arası / Ne Eğitimde Ne İstihdamda Bulunan) kadın istatistiğinde ise durum son derece ciddi. Bu alanda Avrupa ülkeleri arasında en yüksek oranla Türkiye birinci, OECD ülkeleri arasında ise ikinci sırada yer bulabiliyor. Bunun anlamı şu: Her iki genç kadından biri ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Bu çerçevede bu genç kadınların yetkinliklerinin artırılması ve istihdamı sosyal bir sorun olup hepimizin sorunu. Bu çerçevede kurumlar, şirketler, sivil toplum kuruluşları çalışıyor ancak en önemli sorun, kadının ekonomik hayata katılımı ile ilgili tüm ülkede genel bir strateji ve eylem planı varken bizde hâlâ olmaması. Herkesin bu çerçevede rolleri belirlenmeli ve somut sonuçlar için bir karne oluşturulmalı. Buna göre de örneğin özel sektöre kadın istihdamı konusunda kademeli teşvik sistemleri ile daha fazla özendirme ve yarıştırma gibi politikalar izlenmeli. Bu konu bir sosyal sorumluluk projesi gibi algılanarak, lütfedilerek olmaz. Kesin bir kararla hareket edilirse başarı yakalanabilir. Kadın güçlenirse özgüveni artar, hem ailesine hem de çocuklarına hem de topluma daha faydalı olur. Hatta şunu bile söyleyebilirim. Dünya barışı için kadınların üst düzeyde ve karar mekanizmalarında olması elzem.
Cumhuriyet’i kurar kurmaz kadına
hak ettiği değeri veren, “Dünyadaki her şey kadının eseridir” diyen ulu
önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gidebilseydik… Bugün tüm dünya
ülkeleri 8 Mart’ta kadın-erkek eşitsizliğini konuşurken Türkiye’nin 8 Mart’ı
kadınların kendi ülkesinin dünya lideri olmasının kutlama günü olmaz
mıydı?
Gelecek 8 Mart’ta daha az
kadın-erkek eşitsizliği, daha fazla başarı konuştuğumuz bir yıl olması
temennisiyle…
YORUMLAR